takıntı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
takıntı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şubat 2018 Cuma

Neden Sonuç İlişkisi

Neden sonuç ilişkisi, ders olarak konulsa, ilkokuldan, üniversiteye kadar vazgeçilmez olurdu.

Evrende her neden bir sonuç doğurur. Sonuçları incelediğinizde ise bir şekilde nedene ulaşırsınız. Kullanacağınız güzel araçlardan biri de, sorgulama yeteneğinizdir.

Küçük çocuklar etraflarını tanımak için bitmez tükenmez bir merak içerisinde sorular sorar, nedenleri ve sonuçları anlamaya çalışırlar. Büyükler, neden sonuç ilişkilerini anlamak için sormaktan vazgeçtikleri anda, etraflarında olup biteni kavraayamaz hale gelirler.

Gelişmiş ile geri kalmışlık arasındaki temel fark, işte bu neden sonuç ilişkilerini anlamak için gereken sorgulama yetisinin ortadan kalkmış olmasından kaynaklanır.

Neden yanılıyoruz?

Derscartes, sizi önceden aldatan bir şeye güvenmenizin doğru olmayacağını düşünmüştür. Ancak eğer neden sonuç ilişkisini kuramıyorsanız tekrar tekrar yanılsanız da bu durumdan kurtulamazsınız. Descartes bu kanıya duyu organlarımızın bizi yanıltma ihtimali bulunması nedeniyle varmıştır.

Dünyayı ve çevremizde gerçekleşenleri olduklarından farklı ve hatalı olarak algılıyorsak neden sonuç ilişkisini nasıl kurabiliriz? Hakikati nasıl bilebiliriz? Bilim bunun için iyi bir araç olabilir. Bilimsel yaklaşımlar ile aynı şartlar altında gerçekleştirilen deneyler aynı sonuçları vermelidir. Eğer aksi söz konusuysa büyük ihtimalle bir şeyleri gözden kaçırıyor olabiliriz. Bilimin güzel yanı sebep sonuç sorgulamalarına hep açık olmasıdır. Diğer bir deyişle bilimsel çıkarımlar her zaman yanlışlanabilir. Bir tek farklı bir sonuç bulunması bile deney sonunda varmış olduğunuz sonucu güvenilmez hale getirir.

Dolap canavarları gerçek mi? 

Çocukken durum çok daha zordur. İster istemez büyüklerinizin ve çevrenizdekilerin söyledikleri dünyayı algılayışınızı etkiler. Eğer yatağınızın altında ya da dolabınızda bir canavar olduğuna inanırsanız beyniniz sizi tehlikeden korumak adına oralara yaklaşmaktan alıkoyar. Çevrenizden etkilenerek kafanızda kurguladığınız korkutucu durum gerçekliğiniz haline gelebilir. Oysa gerçekte bir canavar olup olmadığını anlamanın yolu, yüzleşmektir. Eğer bir canavar varsa onu görmeniz gerekir. Sizden saklanıyorsa ve onu görmüyorsanız ya düşündüğünüz kadar güçlü değildir ya da yoktur. Bir diğer yaklaşım da korkunuz hakkında bilgi edinmektir. Örneğin yatak altı ya da dolap canavarları ne yer, ne içerler? Boş vakitlerinde ne yaparlar? Arkadaşları var mıdır? Tüm bu sorulara çevrenizden yanıtlar gelebilir. Üstelik çevrenizdeki kişiler öylesi aktarılar ki bu bilgilerini sanki kendi deneyimledikleri ve yaşadıkları gibi sanabilirsiniz. Oysa onlar da başkalarından duyup, aktarmışlar ve tüm topluluktan benzer içerikte veriler gelmeye başlaması üzerine bu tür söylentilere inanmışlardır. Popüler kültür fantezileri böyle ortaya çıkar. Kurt adamlar, vampirler, periler, uzaylılar. Birilerinin deneylediğine şiddetle inanırsanız, bir gün beyniniz size benzeri bir yanılsamayı da yaşatabilir çünkü hastalıkları bir kenara bırakacak da olsak hayal gücünüz bir gün istediğiniz yanılsamayı yaşamanıza kapı açabilir. İşin garip yanı birilerini böyle popüler kültür masallarına kolayca inandırabilirsiniz. Aynı insanlara gerçeği tüm yalınlığı ile anlatıp bunların hayal ürünü olduğunu ise kolay kolay inandıramazsınız.

Uzaylılar kaçırdı, inceledi

Sebep sonuç ilişkilerini kurmayı becerdiğinizde durum değişir. Örneğin Amerika'nın çorak topraklarında yaşayan, tarımla uğraşan bir çiftçisiniz. Dünyada tonla yer varken uzaylılar neden gelip sizi alıp götürür ve bedeninizi incelerler? Ameliyat ederler? Binlerce ışık yılı öteden gelecek bir teknolojiyi üreten canlılar tükürükte bile bulunan DNA'nızı alıp, sizden bir tane üretemeyecek kadar beceriksiz olabilirler mi? Hadi değiller diyelim, sıradan bir köylüyü kaçırıp incelemek, dahası sizin bunu bilecek kadar bilinçli kalmanızı engelleyememek, dahası hayatta kalıp deneyimlerinizi başkalarıyla paylaşmanızı engellememeleri çok amatörce değil mi? Eğer bizlerini onları keşfetmesini isteseler tüm İnternet, Televizyonlar, Radyolar kolayca amaçlarına ulaşmalarını sağlamaz mı? Bu gizemli yaklaşım neden? Mesela bir uzaylı ile hiç gerçekleşmemiş bir yakın temas neden olamaz mı?

Evren çok büyük, Carl Sagan'ın da dediği gibi "Eğer tüm evrende yaşam sadece dünyada varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu". Evrende başka gezegenlerde yaşam olabileceği gerçeğine rağmen mesafelerin uzunluğu gezegenler arası yolculuğu imkansız hale getiriyor olabilir. Ancak buna üzülmemek lazım. Böyle bir imkana sahip olacak akıllı türlerin iyi  ya da kötü niyetli olma olasılıkları aynı. Dolayısıyla 3. türden yakın ilişkiler çok da istenilecek bir durum olmayabilir. En azından kendimizi düşünelim. Uygarlığımızın mevcut gelişmişlik düzeyi ile yıldızlar arası yolculuk yapabilsek bu gittiğimiz gezegenlerdeki canlılar için hiç de iyi olmayabilir. Biz hala Dünya'da enerji, güç ve para gibi nedenlerle birbirimizi katlediyoruz. Bizden geri teknolojiye sahip bir akıllı canlı türü bulsak, iyilik olsun diye, ona tüm teknolojimizi mi aktarırız, yoksa etinden, sütünden, dersinden başlayıp tüm zenginliklerini kendimize mi alırız? Evrende aynı fizik kuralları işlediğine göre, orada bir yerlerde akıllı bir canlı türü evrim geçirdiyse, görünümü bize benzemese de davranış ve yaklaşımları benzeyebilir.

Günlük hayattan bir örnek

"Ankara'da açık çatı katlarına konulan yer karoları neden patlar?" diye kendinize sorun.

Ankara kışları soğuktur. Geceleri sıcaklık çok düşer. Sıfırın altında sıcaklıkların gerçekleştiği uzun kış geceleri olur. Kılcal derz çatlaklarına giren su dondukça genişler. Genişleyen su çatlakları genişletir. Böylece çatlak derzin altına ve zamanla karoların altına ilerler. Isınan hava nedeniyle eriyen buzlar suya döner. Su bu çatlakları doldurur. Isı düşünce su yeniden donar ve çatlaklar genişleyip ilerler. Daha çok çatlak ve daha çok su bir süre sonra patlayıp kalkan yer döşemeniz anlamına gelir. Suyu uzak tutabilirseniz karolar patlamaz. İşte Ankara'daki çirkin çatı kapatmalarının nedeni suyun donduğunda gösterdiği bu garip genleşme etkisidir. Diğer maddeler donduklarında büzülürken, su genleşir. Eğer su da diğer maddeler gibi soğuduğu zaman büzülseydi belki de çatı kapatması yapmak için başka neden bulmamız gerekecekti. İşte, size basit bir sebep sonuç örgüsü.

Sözün özü. "Neden?" diye sormaktan ve cevabını aramaktan vazgeçmeyin. sonuçta bu da bizim doğamızda var.

14 Ocak 2017 Cumartesi

10 Örneği ile Takıntı Hastalığı ve Çözümü


Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) hastalığı hayatınızı mahvediyor olabilir. Daha da beteri bunun farkında bile olmayabilirsiniz.

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) ve Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu (OKKB) farklı kavramlardır. Ancak aşağıdaki örnekleri her ikisine de ilişkin olabilir. Burada amaç, tanı koymak değil, konu ile ilgili bir farkındalık yaratmaktır. Tanı ve tedavi Psikiyatri Doktorları ve Klinik Psikologlar tarafından yerine getirilmesi gereken son derece ciddi uygulamalardır.

Çok Bilinen Örnekleri ile Takıntı Hastalığı ve Kişilik Bozuklukları

1- El Yıkama 

Genellikle gereğinden fazla sabunlayarak, derisi yağlı bile olsa, kuruyup çatlayacak hale getirene kadar yıkamadır. El yıkamayı garip bir tören haline getirebilirler. Genellikle elini kaç kez sabunladığına emin olamayınca, bir kez daha sabunlayarak işi garantiye alabilirler. Aşırı durumlarda elinden bir türlü çıkmayan gerçek ya da sanal bir kiri bertaraf etmek için elleri derileri yara olana kadar fırçalayanlar da olabilir.

2- Evi ya da Arabayı Kilitledim mi?

En üst kattaki evinin kapısını kilitleyip kilitlemediğini hatırlayamadığı için, 4 kat merdiveni çıkıp kapının kilitlenmiş olduğunu görüp rahatlamaktır. Genellikle kapının kilidini tekrar açıp yeniden kapatmadan rahatlamayanlar da vardır. Aynı şekilde aracın kapısını kilitleyip kilitlemediğini hatırlayamayıp ya da tamamen unutup, iki sokak öteden dönüp, gelip kontrol etmek. Tekrar açıp kapatmak.

3- Ritülellere aşırı bir örnek: Bilgisayar kapatma töreni yapmak

Genellikle sıradan bir insan ofisten çıkarken bilgisayarını basit bir düğmeye basarak ya da bir iki tıklayışta kapatır. Yeni bilgisayarların kapatılmaya bile ihtiyacı olmadığından hiç bir şey yapmadan sadece çekip gidenler de çoktur. Takıntılı bir insan durum hiç de kolay değildir ve bu durum garip bir törene dönüşebilir.

Örneğin:
  • Saatin bulunduğu yerdeki gizli ögeleri kontrol etmek
  • Arka planda çalışan tüm uygulamaları teker teker kapatmak
  • Mesaj programını açıp son bir kez mesaj geldi mi diye bakmak. 
  • Gönderilenler klasörünü de kontrol edip bir kez daha gelen mail var mı diye sunucudan sorgulamak.
  • Masa üzerinde bulunan bir boşluğa bir kaç kez tıklamak (genellikle üç kez)
  • Son bir kere başlat menüsüne bakıp tüm ritüeli doğru olarak tekrarlayıp tekrarlamadığından emin olunca kapat düğmesine tıklamak.
  • Cihaz tamamen kapanana kadar karşısında beklemek.
  • Son bir kez fanlar durdu mu diye dikkat kesilmek ve emin olunca başından kalkmak.

4- Aşırı Titizlik ve Düzen

Eşi eve geldiğinde kapı eşiğinde tercihen gazetelerin üzerinde tepeden tırnağa soyup, çıkan kıyafetleri çamaşır sepeti ya da torbasına koyup derhal yıkanmak üzerine makineye atmak. Doğrudan banyoya gönderip temizlenmesini sağlamak. İşin garip tarafı kulağa çok garip gelse de bu duruma ailenin de alışmış olması. Misafir geldiğinde özel örtülerle kaplı misafir takımlarında oturtmak. Dokundukları ve bastıkları her yeri onlar gittikten sonra dezenfekte etmek. Banyoya girerlerse fayanslar dahil her yeri çamaşır suyu ile ovmak.

Her şeyi aşırı düzenli tutmak. İşyerinde masada duran parçaların yerlerinin belli ve değişmez olması. Daha sonra kullanacak alışveriş torbalarının tek tek özenle katlanıp istiflenmesi. Kitapları boy ve renklerine göre düzenlemek. Düzgün durmayan çerçeveleri düzeltmeye çabalamak.

Dinsel konularda, batıl inançlarda ya da ahlak ile ilgili konularda çeşitli tekrarlanan saplantılar ve benzerleri (tahtaya vurmadan rahatlayamamak, hapşuran birine "çok yaşa" demeden huzur bulamamak vb.) 

5- Öptürmemek ve Silmek

Daha çok küçük çocuklarda görülen, birisi öpmeye kalktığında kaçmak, öptüğünde ise yanaklarını ıslanmasalar da silmek. İleri durumlarda, insanlardan iğrenmek.

6- Dediğim Gibi Olacak Diye Katı ve Israrcı Olmak.

Bir işi yapmanın pek çok yolu varken, en doğrusunun kendi istediği şekilde yapılan olduğunu düşünmek ve eğer pozisyonu uygunsa işyerinde bunu herkese dayatmak. Kendi istediği gibi davranmayanları ortamdan uzaklaştırmak için elinden geleni yapmak. Aynı şekilde evde de dediğini yaptırmak. 

7- Çöp ev

İşe yaramayacak döküntülere aşırı değer vermek ve onları atamamak. Evde odaları kullanılmayacak kadar fazla döküntülerle doldurmak. Sokaklardan çöp toplayıp bunları bir gün işe yarayacak hazineler gibi görmek. Çöpler ile duygusal bağ kurmak.

8- Hazırlıkçılık, stokçuluk

Bir gün insanlığı büyük ölçüde etkileyecek bir felakete karşı hazırlanmak. Ömürleri belirli de olsa bir çok öte beriyi depolamak. Parayı gelecekteki bilinmeyen durumlara karşı depolamak ve aşırı cimrilik durumları da görülebilir.

9- Kafaya takmak, uykuda çözmeye çabalamak

Günlük kimi zaman basit, kim zaman daha karmaşık durumları içine atıp,  kafaya takıp, bunları uykuda çözmeye çalışmak. Bir çözüme ulaşamamaktan dolayı uykusuz kalıp, sağlığından olacak kadar sıkıntıya düşmek. Çözülemeyen konunun büyümesi ile içinden iyice çıkılmaz bir duruma düşmek.

10- Çizgilere Basmadan Yürümek

Yolda yürürken çizgilere basmamak ya da özellikle basarak yürümek. Bir süre sonra son derece doğal yapılan bir yürüme işini içinden çıkılmaz ritüelik bir kabusa çevirmek. 

Tüm bu örneklerde insan eğer kendi istediği gibi yapamazsa endişeye kapılabilir. Gereksiz bir enerji ve zaman kaybı yanında kendi ve çevresindekilerin sağlıklarını da olumsuz etkileyebilir. Ömür tüketen bir durumdur. 

Ne yapmalı?

Tedavisi vardır ve uzmanlar tarafından hastanın hayat kalitesini artıracak çözümler uygulanabilir.

Yukarıda çok karşılaşılan örneklere değinmeye çalıştım. Benzer etkileri kendinizde görüyorsanız ve kurtulmak istiyorsanız, zaman geçirmeden klinik yardım almanız gerekir. Bir Psikiyatri Hekimi ile görüşün. Tavsiyesine göre Klinik Psikologlar ile de görüşün. Bırakın tanıyı onlar koysun ve size yardım etsinler.

Eğer çevrenizde böyle birileri varsa onların durumlarını kavramaları ve içinde bulundukları durumdan kurtulmak için istekli olmaları gerekir. Onları ikna etmeye kalkmayın. Onlar için ne yapabileceğinizi de uzmanlara danışın.

Klinik sorunlarınız ile ilgili konularda yaşam koçları, mentorlar, kişisel gelişim uzmanları, falcılar son derece yanlış tercihlerdir. Durumu içinden çıkılmaz bir hale getirebilirler. Klinik yardım alın!







Simurg

Simurg, Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix olarak isimlendirilen efsanevi kuşlar bana göre aynı adrese çıkan küçük farkları olan bir tür kültürel i...