oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2019 Pazartesi

Google'ın Reklam İzletme Yöntemleri


Televizyonda reklam izlemeyi çok özel durumlar yoksa hiç sevmem. Televizyonda izlediğim her ne ise araya reklam girdiğinde ya hemen kanal değiştiririm ya da başka bir işle ilgilenirim. Kimsenin reklam izlemekten keyif aldığını da düşünmüyorum. Reklamcıların bu nedenle işi zor. İzlenebilir reklamlar üretmek zorundalar. Ne yapsalar da kendilerini bir cenderenin içerisine sıkışmış gibi hissediyor olmalılar. Çok da temiz insanlar olmadıkları için çok acımayacağım kendilerine. Örneğin ürünleri gereksiz abartışları, aslında öyle olmayan şeyleri çok çekici göstermeleri gibi detaylar rahatsız edicidir. Örneğin gerçek dünyada hiç bir zaman reklamlarda göründüğü kadar çekici bir hamburger, pizzaya ya da kırışmamış, açıldığında ağzı yırtılmayan bir cips paketine rastlayamazsınız. Elbiseler biz giydiğimizde bir mankenin üzerinde durduğu gibi durmazlar.


İnternet reklamları da çok farklı değiller. Okuduğunuz bir gazete, zaman öldürdüğünüz sosyal medya siteleri olmadık yerlere reklamlar yerleştirip, gelir elde etmeye çalışırlar. Google bile kendisini büyük bir reklam firması olarak tanımlamamış mıydı? Gerçi reklam önleme yazılımları araya girip bizi bu tür reklamları görmekten kurtarır. Doğal olarak, İnternet sitelerinde yayınlanan reklamlar reklam engelleyiciler yüzünden eskisi kadar çok gelir getiremiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de blogumda bu tür reklamlar yayınlıyorum ve gelirleri son derece sınırlı kalıyor. Ama kimseyi suçlamaya hakkım yok, onlar da benim gibi reklam görmekten nefret ediyor olmalılar.

Yine de Google reklam izletmek için yeni yöntemler bulabiliyor. Ben de böyle bir reklam bombardımanına maruz kaldım geçenlerde. 50'li yaşlardaki bir insan olduğumdan biraz da oyun oynama konusunda oldukça beceriksiz olduğumdan pek oyun oynamam. O nedenle oyunlara para vermeyi de sevmem. Ancak para vermediğimiz oyunlar bize para harcatmak için türlü türlü yöntemler denerler. Mesela oyunda ilerlemek için bir iki yardımcı unsur almamız için bizi zorlarlar. Belli bir seviyeden sonrasına ödeme yapmadan ya da yedek can satın almadan geçemezsiniz.

Google harika bir yöntem bulmuş. Bedava bir oyun. Çeşitli oyunlar var ben şans eseri Connect the Pops! isimli olanı tablete yükledim ve başladım oynamaya. Bir matrisin içinde, üzerinde sayılar yazan yuvarlakları birleştiriyorsunuz. Sayıları 2'ye katlanıyor. Gayet basit bir oyun. En az 2,5 saat oynadım. Hem de hiç yanmadan! Çok çabuk ve kolay seviye atlıyorsunuz. Her seviye geçtiğinizde iki adet reklam gösteriyor. Reklamları belli bir süre izlemeden geçemiyorsunuz. Tablette reklamı kapatayım derken, bir kolayca yanlışlıkla reklama tıklayabilliyorsunuz! Neyse bu oyunun verdiği keyifi düşündüğünüzden o anda bir sorun olarak görünmüyor. İnsan bu kadar kolay da olsa kazanmanın verdiği hafifliğe kapılıyor. Eminim beynimdeki keyif ve ödüllendirme merkezleri gecenin bir saatinde hormon salgılamada tavan yaptılar. Normalde 10:00-11:00 gibi uyurum. Bir ara saate baktım 00:55 olmuştu. İzlediğim 150-200 reklama hayret edip, oyunu bıraktım. Google'ı bir kez daha takdir ettim. Benim gibi reklamdan nefret eden, oyun konusunda da çok beceriksiz birine saatlerce oyun oynatıp, tonla reklam izletmişlerdi.

Diğer yandan reklamların yanlışlıkla tıkladıklarım hariç, hiç birine tıklamamam ve hiç bir önerilen oyunu yüklememem göze alındığında, Google'ın bu yöntemlerinin çok da başarılı olmadığı söylenebilir. Yine de Google gösterim nedeniyle bir miktar kazanç elde etmiş oldu.

Bir kitap yazdım. Onu da Facebook ve Instagram gibi mecralarda tanıtıp, biraz satayım istedim. Sonuç hüsran tabi :)) Geriye dönüşün neredeyse 250'ye bir falan olduğu deneyimlerdi. Böylece sanırım izlemeyi sevmediğim reklamların lanetine uğramış oldum. Bu da bana bir süre yetecektir :)

Reklamlar olmadan olmuyor. Yine de ben kült haline gelmiş olanlarına bakmayı tercih ediyorum. Zaman zaman Youtube'da eski ya da dünyadan ilginç reklamları izlediğim oluyor. Araya yeni reklamların girmesini engelleyen reklam önleyicilerim iyi ki var.

Esen kalın.

----------------------


Okumak İçin Güzel Bir Gün!
Mutluluk Saçan Işık: Çoğu Bilim Kurgu, Bazıları Sadece Kurgu Hikâyeler isimli kitabımı okumaya ne dersiniz?
Ben yazdım diye söylemiyorum çok sürükleyici ve elinizden bırakamayacağınız bir öykü kitabı.
Sadece Google Kitaplar'da satılıyor.



11 Mart 2018 Pazar

Önde Turna Davul Zurna


Fotoğraf şu adresten alınmıştır.
Çocukluğumu 70'li yıllarda, Ankara'da geçirdim. Bahçelievler'de sokaklarda tek tük park etmiş arabalar olurdu. 3. Caddeden de zaman zaman arabalar geçerdi. Hatta, arabaların kimisi atlı olurdu. Gün boyunca rahat rahat sokaklarda oynamak mümkündü. O zamanlar bırakın bilgisayarı, evlerde televizyon, hatta radyo bile pek bulunmazdı. Dolayısıyla, çocukların sokaklardan başka fazla alternatifi yoktu.

Ortaokulda hinterlandımızı biraz daha genişletip Arı Sinemasının karşısındaki yaban otu dolu tepeye giderdik. Daha sonra üzerine Milli Kütüphane yapıldı. Yine Anıtkabir'in şimdiki çevre duvarı yerine tel örgülerinin dibinden kuyruklarını kopartıp kaçan kertenkelelere musallat olduğumuzu da hatırlıyorum.

Hepi topu, bir kaç cadde ve sokaktan oluşan bu çevrede pek çok çocuktuk. Genellikle kendi sokağımızda bile, 10 arkadaşın bir araya gelmesi işten bile değildi. Çeşit, çeşit oyunlar bulup oynardık. Saklambaç en revaçta olanlardandı. Ancak bir başka oyun da vardı ki, onu da apartman bahçesinde çığlık çığlığa oynayıp dururduk.

Bu oyunda ebe çocuk, yüzünü duvara döner ve tane tane, kimi zaman da hızlıca bir tekerleme söylerdi. Arkadaki çocuklar da, arkası dönükken ebe olan çocuğun 8-10 adım gerisinden başlayıp, yavaş yavaş ilerleyerek ebeye yaklaşırlardı. Ta ki ebe söylediği tekerlemeyi bitirip, arkasına döndüğünde hareket eden birini gördü mü, onlar yanardı. Bir tür, heykel gibi kalma oyunuydu. Ebe olan çocuk, tüm arkadaşlarını bu şekilde yakalayabilirse ebelikten kurtulurdu. Bir çocuk yakalanmadan ebenin sırtına vurmayı becerirse herkes kaçmaya başlar, ebenin birini yakalaması gerekirdi. Güzel bir oyundu. Çok keyif alarak oynadığımızı hatırlıyorum.

Tekerlemesi hala aklımda: "Önde turna, davul zurna, bir, iki, üç". Kimi zaman "ende turna", "elde turna" denildiği de olurdu. "50 yıldır, ne menem bir tekerlemedir bu?" diye zaman zaman aklıma takılıp durmuştur.

Bir süredir, Cezayir'de iş nedeniyle bulunuyorum. Hasp el kader, yabancı dil diye zar zor İngilizce öğrenmişliğim var. Burada ise 1. yabancı dil bizdeki gibi İngilizce değil. Fransızca. Hatta konuştuğum Cezayirliler, Fransızca bilmediğimi görünce çok şaşırıyorlar. Bu saatten sonra, Fransızca öğrenemem düşüncesiyle fazla üzerine düşmüyordum. Ancak, ister istemez insan kapıyor bir şeyler. Zira burada, Arapça konuşurken araya o kadar çok Fransızca kelime giriyor ki, istemeseniz de kulağınıza çalınıyor işte. 10 ay kadar önce geldiğimde 80'li yıllarda TRT 3 radyosunda her haber bülteninden sonra verilen İngilizce, Fransızca ve Almanca haberlerden kalma Fransızca kelimeler, az dans etmedi kafamda. Babaannem de arada Fransızca bildiği sayıları söyleyiverirdi ben çocukken, hatırlıyorum, ona kadar sayardı.

Az önce markette alışveriş ederken, böyle dökme bilgilerim birden bire, öylesi aydınlanma yarattılar ki şaştım kaldım.

Fransızca 1, 2, 3, 4, 5, 6 diye şu şekilde sayılıyordu. "Un, deux, trois, quatre, cinq, six" dilerseniz, Google Tercümeden girip, Fransızcasını alttaki hoparlör ikonuna tıklayıp dinleyin. Böylece çocukluk yıllarımdan beri bir türlü ne demek olduğunu çözemediğim bir muamma tatlıya bağlandı. Önde Turna Davul Zurna aslında Fransızca sayıların söylendiği oyun bizde oynanırken kelimelerin garip bir yuvarlanmasından ibaretmiş. Osmanlı'dan bu yana pek Fransızca'ya ilgimizin kalmadığını düşünürseniz, oyunun ne kadar eski bir zamandan beri bizde oynandığını siz düşünün. Gerçi, şimdiki çocuklar bunu anlayamazlar, onlar İnternet'te arkadaşlarıyla Minecraft gibi oyunlar oynuyor. Ama zaten çocuklar için değil bu yazılan satırlar. Siz de farkındasınız. Öylesine eskiye, yaşanmış mutlu anlara, biraz özlem işte.

Bunu paylaşmasam içimde kalırdı. İşte artık siz de biliyorsunuz. Meğer dünya ne kadar küçükmüş. Fransa'da ve dünyanın başka yerlerinde de oynanan bir oyunmuş bu bizim oynadığımız.

Eğer merak ederseniz, Wiki Ansiklopedide oyunun İngilizce anlatımı var.

 

Simurg

Simurg, Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix olarak isimlendirilen efsanevi kuşlar bana göre aynı adrese çıkan küçük farkları olan bir tür kültürel i...