Ölüm, bir organizmayı ayakta tutan tüm biyolojik işlevlerin geri döndürülemez bir şekilde sona ermesidir. Oldukça yalın bu tanımı biraz daha detaylandıralım: Vücudun temel fonksiyonları olan merkezi sinir sistemi, dolaşım sistemi ve solunum sisteminin geri dönüşümsüz olarak kaybıdır. Ölümden bir süre sonra tüm doku ve hücreler kademeli olarak canlılıklarını yitirir. Beyin sapı dahil olmak üzere beynin işlevi geri döndürülemez bir şekilde son bulur. Kan dolaşımı durunca hücreler için gereken oksijen, besin dağıtımı durduğundan hücreler enerji üretemez, hücrelerin içerisinde ortaya çıkan atıkları uzaklaştıramaz. Daha da önemlisi bakterilerin çoğalmasını kontrol altında tutan savunma sistemi de kapandığından vücut savunmasız kalır.
30 Temmuz 2024 Salı
27 Ocak 2024 Cumartesi
Entropi Nedir?
- Entropi nedir?
- Neden entropi var?
- Entropinin nedeni evrenin Big Bang ile genişlemiş olması mıdır?
- Entropi yüzünden zamanla tüm madde en küçük bileşenlerine kadar ayrılacak mıdır?
- En önemlisi: İyi kebapçılar zamanla kalitelerini entropi yüzünden mi bozar?
4 Aralık 2019 Çarşamba
Cennete Gitmek İçin Ne Yapmalı?
Kadim Mısır'dan çıkan tek tanrı düşüncesi ve semavi dinler, cennetin nasıl bir yer olduğunu tekrar tekrar tarif etmişler ya da bu tariflerin yapılmasına kaynak olabilecek ipuçları vermişlerdir. Konuya inanç sistemleri açısından yaklaşalım. Genellikle cennete gidebilmek için bu dünyadaki davranışlarınız için bir hesaplama yapılır. Bu hesaplamanın sonucunda, hak edip etmediğiniz değerlendirilir ve buna göre nereye gideceğinize karar verilir. Yine de insanları bu dünyada bir düzene sokmak için cennetin tasviri yanında, cehennemin yani kötülerin cezalarını çekecekleri yerin tasviri de etkilidir. Yani, "tamam iyi olmayabilirsiniz ama kötü olmayın bari. Yoksa sonunuz budur!" mesajı verilmiştir.
Dante'nin Cehennemi Bu resim şu sayfadan alınmıştır. |
Oysa yaşadığımız dönemde dünya eskisi kadar basit değil. Artık Çin'de kanat çırpan bir kaos kelebeği yüzünden Florida kıyılarında dev bir fırtına olabiliyor. Bu etkili bir anlatım mı (mecaz veya metafor)? Yoksa gerçek mi olup, olmadığını ise bilmiyoruz. Ama fazla burada takılmayalım zira hala Dünyanın düz olduğuna inanan (!) insanlar var.
Newton sadece 24 yaşındayken 1667 yılında kütle çekim yasasını fark etti. Zaman içerisinde yer çekimi ile ilgili her türlü formülü bulduk. Şimdiye kadar bulamadığımız ise kütle çekiminin nedeni. Uzayı keşfetmeye çalışırken, Dünya'da anlamadığımız hatta keşfetmediğimiz pek çok yer var. Tek tek bireyler olarak anlama ve bilme kapasitemiz sınırlıyken dünya üzerinden iletişim imkanını artırdığımız için beyinlerimiz birlikte çalışarak, daha fazlasını anlamamıza yol açıyor. 7 milyar insanın çok küçük bir kesimi bunu yapabiliyor ama bu bile aydınlanma ve bilimsel bir sıçrayış için yeterli. Biraz savurganca olsa da, bilmek için birlikte hareket ediyor olmamız bir dönüm noktası. Tek sorun, işin hala başında olmamız. Ancak zaman algımız yaklaşık 14 milyar yaşındaki evreninki ile karşılaştırıldığında oldukça sınırlı ve dar kalıyor. Ortalama insan ömrü olarak kabul edersek; 70 yıl uzun gibi gelse de, aslında evrenin yaşı ile karşılaştırıldığında anlık bir enerji pırıltısı kadar öneme sahip.
Sadece Google Kitaplar'da satılıyor.
Resimde ortada gördüğünüz masum görünümlü çocuk, ortaokulda derslerinde çok da başarılı olamamış ama resim sanatına eğilimi olan, belki de bu eğilimi biraz desteklense çok başarılı bir ressam olabilecek bir küçük insan. Avusturya'da Viyana Güzel Sanatlar Akademisi sınavında diğer adaylara göre daha başarısız olduğu için akademiye girememesi belki de İkinci Dünya savaşının çıkmasına ve milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Resimdeki masum çocuk, Adolf Hitler. Onu seçmeyerek diğer yetenekli kabul edilen adayları seçip kendilerince adil ve iyi olan akademisyenler ise bunu yaparken iyi bir amel olduğunu düşünmüşlerdi. Sonuçları günümüzde bile kötülüklere neden oluyor. İsrail'de durup dururken, hayatını öldürülerek kaybeden bir Filistinli çocuk, resimdeki çocuğun sanatçı olmamasından sorumlu olan akademisyenlerin günahlarının bedelini ödüyor. Amel defteri açık kalan bu akademisyenler de günden güne Cehennemin daha derinlerine gitmeleri için gereken günahları biriktiriyorlar. Gel de kaos kelebeği denilen sevimli şeyin aslında Şeytan olabileceği ihtimaline takılma!
Bu yazının fikri bir komedi dizisinden çıkma. (Spoiler Alert - Dizi hakkında bilgi var!) The Good Place (İyi Yer) isimli dizi; ölüp, cennete gittiklerini sanan insanlar ve onlara bu duyguyu verip, bu yolla eziyet eden zebaniler üzerine kurulu. Dizide bir bölümde günümüzden geriye doğru bir kaç yüzyıldan beri kimsenin cennete gitmeye hak kazanamadığı dile getiriliyor. Bu durumun nedeni dizide şöyle anlatılıyor. Din kitaplarının geldiği zamandaki yaşantının artık çok değişti ve günümüzde daha karışık bir toplumsal hayat bulunuyor. İyi olmak artık eskisi kadar kolay değil.
Yani belki de ne kadar iyilik yaparsak yapalım bu durum bir yerde bir kötülüğe neden oluyor. Ne yaparsak yapalım, iyiliklerimiz bir kötülükle son bulduğu için de iyi olamıyoruz. Böyle bir durum mümkün olabilir mi? Ne dersiniz?
Dalay Lama'ın zamanımızın paradoksu ile ilgili güzel bir şiiri var. Osman Balcıoğlu dilimize çevirmiş. Okuyalım...
Zamanımızın Paradoksu
Büyük evler yaptık ama ailelerimiz küçüldü.Aletlerimiz gelişkin, yine de zamanımız yok.
Derecelerimiz yükselirken, sağduyumuz düştü.
Eskisinden daha bilgili ama o ölçüde kararsızız.
Bol bol ilaç, yanı sıra sağlık sorunu ürettik.
Aya gidip geldik, yolun karşısındaki komşularla buluşamıyoruz.
Bilgisayarlarımız gelişti, artık daha çok bilgiye ulaşabiliyoruz.
Kopyacılığımız zirve yaptı. İletişimimiz yerin dibinde.
Sayılarla aramız iyiyse de kaliteyi yitirdik.
Hazır yiyecekleri çoğaltırken, sindirim sistemimizi iflas ettirdik
Boylarımız uzadı ama karakter kıtlığı çekiyoruz.
Para üzerine para koyuyoruz ama ilişkilerde sıfıra sıfır elde var sıfır.
Pencerelerinin içinde çok şeye sahip olduğumuz, boş odalarımızda yaşama zamanındayız.
Dalay Lama
Filozoflar bu konuda nasıl düşünmüşler?
1724 -1804 yıllarında yaşamış olan Alman filozof Immanuel Kant'a göre: Eskiden insanların ahlakı algılayışı, kendi anlayışlarına ya da evrensel bir anlayışa göre değil de, hükümdarın, yani ilahi gücün, emirleri olarak görüyordu. Kant bu düzeyi "hamlık" şeklinde dile getirmiştir. Kurtuluş ise olgunlaşmaktır. Farklı insanların, farklı dinlere inandığı durumda pek çok ahlaki değerlerin değiştiğini görebiliriz. Kimi için kutsal olan şarap, başkaları için günah, kimi için lezzetli bir yemek yapılabilecek bir dana, diğerleri için kutsal bir dokunulmazlıktır. Kant’a göre olgunlaşma, bir dinin ya da kralın söylediğinden çok kendini bulmak ile olur. Özetle, Kant yukarıda anlatılanların bir bakış açısı sorunu olduğunu dile getirmiştir. Kısacası, belli bir bakış açısının sınırları içerisine kısılıp kalırsak, o bakış açısının aksaklıkları içinden çıkılmaz bir durum oluşturabilir. Oysa, kördüğüm olmuş gibi görülen mesele, başka bir bakış açısı ile yaklaşıldığında daha kolay anlaşılabilir.Son derece zeki biri olan merhum Cumhurbaşkanı ve politikacı Süleyman Demirel benzer bir yorumu halk dili ile ifade etmiştir. Demirel, "Meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz" demiştir.
Milattan önce 495 - 406 yıllarında eski Yunan medeniyetinde yaşamış olan düşünür Sophokles, "Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur." görüşünü dile getirmiştir. Geçen iki bin beş yüz yıla rağmen geçerliliğini koruyan bu görüş belki de daha binlerce yıl geçerliliğini koruyacaktır.
Bu durum yapısal olmalıdır. Yapısal olan bir durumu değiştirmek için; durumun bilincinde olmak gereklidir. Farkında olmadığımız bir durumu değiştirmek de mümkün değildir. Bu durumda insan, içinde bulunduğu cehennemden ancak kendini tanıyarak ve mevcut durumunu değiştirerek kurtulabilir.
İçinde yaşadığı cehennemden kurtuluş için çareyi gösteren bir düşünceyi, 1856 -1950 yılları arasında yaşamış olan, İrlandalı yazar George Bernard Shaw dile getirmiştir. "Yalancının cezası kimsenin kendine inanmayışı değil, kendisinin kimseye inanmamasıdır." Söz konusu olan durum, içinden çıkılması çok kolay olsa da, ancak farkında olarak kurtulunması mümkün bir durumdur. Aslında, biraz düşünürseniz, bundan güzel cehennem olamayacağını anlarsınız. Atacağınız bir küçük adım ile içinden çıkılabilecek olan durum içinde hapsolmak en büyük cezadır. Üstelik mahkum da, hakim de, savcı da ve hatta gardiyan da sizsiniz.
1694 - 1778 yılları arasında Fransa'da yaşamış olan yazar ve filozof François Marie Arouet ya da bildiğimiz adı ile Voltaire, "İnsan hiç de kötü yaratılmamıştır; ama hastalandığı gibi kötüleşir de..." diye düşünmüştür. Belki de, içinde iyilik ve kötülüğü bir arada tutan insanın bunlardan hangisini ortaya çıkartacağı, onun yapısına ve çevresel şartlarına düşündüğümüzden çok daha fazla bağlıdır.
İyi ve kötü, birbirinden o kadar ayrı ve farklı değildir. Bu iki kavram, bir bütünün ayrılmaz parçaları olabilir.
Her Sorunu Cevabı
İyi olmak biraz da yapımızda vardır. Aynen kötü olmak gibi. Doğamız gereği iş, açlığımızı gidermeye kaldığında, canını aldığımız bir başka varlığın da, bir ailesi, çocukları olduğu, yaşamaktan duyduğu derin mutluluk, aklımıza bile gelmez. O varlık, masamıza gelen bir dilim etten başka bir şey değildir. Onun, bir zamanlar yaşadığı, kırlarda hoplayıp, zıpladığı, yeni bireyler dünyaya getirip, onlara karşı sevgi ve bağlılık duyduğu, aklımıza bile gelmez. Sadece, sevdiğimiz kadar pişip, pişmediği ve ne kadar lezzetli olduğudur aklımızdaki. Diğer hayvanlar da, insandan farklı değildir. İhtiyaçları olan besinleri, doğrudan topraktan alamayan canlıların hayatta kalmak için bir başka canlı formunun bedenini alıp, onu yemekten başka bir şansı yoktur. Bunu yaparken iyi ya da kötü bir şey yapmamakta, sadece hayatta kalarak yeni nesiller yetiştirmektedir. Durum, maddeye dönüşmüş olan enerjinin farklı bedenlerde var olması ve küllerinden yeniden ortaya çıkmasıdır. Şirin ev kedinizin size duyduğu sevgi ve yanınızda mutluluktan hoş sesler çıkartıyor olması da, pencerenin dışında gördüğü kuşları yakalayıp yemek istemesi de, doğasından gelir. İnsanın doğası da çok farklı değildir. Ancak insan, kimi zaman doğasına karşı gelebilir. Farklı olan, insanın bunları düşünüp, değiştirebilir ve sonuçları paylaşabilir olmasındadır. Ancak bu bile, aslında maddeye dönüşmüş enerjinin bilinç kazanma yolculuğundan başka bir şey değildir. Mutlak tekillik halinden, bilinçli bir canlıya dönüşmüş olan madde, önce enerji, sonra yeniden madde, sonra bir yaşam formu ve bilebildiğimiz halimizle kendinin farkında olan bilinçli bir yaşam formu olarak, kendini anlama ve bilme yolculuğuna çıkmıştır. Bir sonraki düzeyin ne olacağını tahmin etmek bile mümkün görünmemektedir. Zaten bunun, bu düzeydeki bir durum için bir önemi de yoktur.Cenneti yaşarken bulabilirsiniz. Belki de düşündüğünüzden çok daha yakındadır. Belki de zaten yanınızda taşıyorsunuzdur. Tıpkı cehennemi de yanınızda taşıdığınız gibi.
Yaşam ve var oluş yolculuğunun size ayrılan kısmında iyi ve mutlu yaşama şansınızın olmasını dilerim.
26 Nisan 2019 Cuma
Bilimsel Düşünce Neden Önemlidir?
Albert Einstein "Yaratıcılık bulaşıcıdır." demiştir. Sadece teorik fizikçi değil, aynı zamanda bir düşünür olduğunu gösteren pek çok düşüncesi günümüze gelmiştir. Bu söz insanların birbirinden daha ilginç fikirler ve ürünler üretebildiğinin göstergelerinden biridir. En basitinden insan, "Başkaları yapabiliyorsa ben neden yapmayayım?" diye sorarak yaratıcı bir akıl durumuna geçebilir. Değişmez yazgıcı, verilenle yetinen, sorgulamayan zihinlerin ise bu zincirleri kırabilecek bir devinime ihtiyaçları var.
Karen Armstrong, Tanrı'nın Tarihi isimli kitabında Yahudilik, Hristiyanlık ve bunlar kadar olmasa da Müslümanlığın kişiselleştirilmiş bir Tanrı düşüncesini geliştirdiklerini söyler ve ekler "... kişilik sahibi bir Tanrı tehlikeli olabilir. Bizi sınırlarımızın dışına çekmek yerine memnuniyetle onlar içinde kalmaya teşvik edebilir, bizi acımasız, katı, kendinden memnun ve "O"nun sanıldığı gibi tarafgir yapabilir". İşte, insanın içinde bulunduğu daireden çıkıp, şeytanla yüzleşmesi gereken yer burasıdır. Ancak bu şekilde, yeni düşünceler, hayaller ve güzel, yeni bir gelecek yaratabilir. Gelişmenin ve yenilikçi düşüncenin ve hayal gücünün önüne hiç bir engel konulmamalıdır.
Interstellar Filmi Kara Delik Sahnesi |
Boş verip, üretmeyi ve geliştirmeyi "durdurmak" ile ilgili en güzel örnekleri kendi yakın tarihimizde görebiliriz.
Devrim arabası, Kapattığımız uçak fabrikamız, Aselsan tarafından üretimi durdurulan cep telefonumuz aklıma gelebilen en yakın örnekler. Eğer uçak üretebiliyorsanız bunu geliştirebilirsiniz. Günden güne daha iyisini yapabilirsiniz. Belki ilk üretiminiz düşündüğünüzün çok gerisindedir ama üreticisinizdir. Zamanla rekabet edip, ürünü geliştirip diğer tüketicilere de satarak, araştırma ve geliştirme için ihtiyacınız olan kaynakları da sağlayabilirsiniz. Bunu boş verip, “aman nasıl olsa daha iyisini daha ucuza mal eden var. Onlardan alalım” dediğiniz anda üreticilikten çıkıp, tüketiciye döndüğünüz gibi. Teknoloji mallarını bir kenara bırakın, soğanı bile üretmekten vazgeçince başımıza gelenleri gördük. Raflarda elinizi bile sürmekten çekindiğiniz küflü soğanları satın almaya zorlandığımız 2019 kışını unutmamak lazım.
Bilimsel düşünce araştırmaya ve sorgulamaya dayanır. Hiç bir gerçek kavram yalanlanmaz değildir. Bugün gerçekler olarak önümüzde hazır bulunan ve kabullendiklerimiz bile henüz fark etmediğimiz bazı farklı özellikler taşıyor olabilirler. Bunu fark etmenin yolu araştırmaktan geçer. On ikibin yıl öncesi ile günümüz arasında Dünyanın bize sağladıkları hammaddeler arasında bir fark yoktur. Eğer araştırma ve sorgulama yapmasaydık hala boş vakitlerimizi granit bloklarına şekil vererek geçiriyor olabilirdik. Oysa henüz 100 yıl önceki atalarımızın çok küçük bir kısmının ancak hayal edebilecekleri bir yaşantımız var. En basitinden bu yazıyı ekranda okuyor olmamız bile bunun kanıtı.
Kanıt demişken, bilimsel düşünce bir olguyu ileri sürdüğünüzde bunun kanıtlanabilir olmasını sorgular. Deneyler yinelendiğinde aynı sonuçların alınması gerekir. Üstelik olmuyorsa "yoktur!" diye kestirip atmaz. Konuya bilinmeyen, araştırılan bir konu olarak yaklaşır. Örneğin karşıtlar tarafından durmadan eleştirilen Evrim Kuramı içerisinde eksik ve boşluklar barındırabilir. Ancak bağlantıları fosil kanıtlar ile belgelenmemiş eksik parçalar için araştırmaya devam eder. Bilimsel düşünce insan dimağının çok kısa süren (50-90 yıl kadar) canlılık süresinin bilinen bütün bir evrenin bilgisini kavramakta zorlandığından da haberdardır. Yine de araştırıp geliştirmekten vazgeçmez. Zira bugünkü bilginin binlerce yıllık insanlık tarihinde zorluklarla elde edildiğini ve birikim olduğunu bilir.,
Bilimsel düşünce daha iyi, daha mutlu ve gelişmiş bir Dünya ve insan istiyorsak önemlidir. Aklınıza bir dogmalara boğulmuş mutsuz, huzursuz toplumları getirin. Bir de gelişmiş, mutlu ve huzurlu olanları. Hangisinde yaşamak istersiniz? Bu sorunuzun cevabı, neden bilimsel düşüncenin önemli olduğunun da cevabıdır.
Esen kalın.
----------------------
Okumak İçin Güzel Bir Gün!
Mutluluk Saçan Işık: Çoğu Bilim Kurgu, Bazıları Sadece Kurgu Hikâyeler isimli kitabımı okumaya ne dersiniz?
Ben yazdım diye söylemiyorum çok sürükleyici ve elinizden bırakamayacağınız bir öykü kitabı.
Sadece Google Kitaplar'da satılıyor.
Okumak için tıklayın!
22 Aralık 2018 Cumartesi
Özgür İrade Ve Aydın İnsanlar
Özgür irade
Peki özgür irade var mı? Yok mu?
Bundan yola çıkarak, özgür irade yoktur diye düşünebilirsiniz. Bu biraz katı bir çıkarım olabilir. Çünkü karar veren mekanizmanın benlikten ömür boyu veri alarak, öğrenip öğrenmiyor olduğu konusunda bir bilgimiz yok. Bana kalırsa mekanizma geçmiş deneyimlerden ders alıyor olmalı. Aksi taktirde bir şekilde benlik ile bu kadar uyumlu çalışması mantıklı olmazdı. Beynimiz algoritmalarla çalışan organik bir makine de olsa algoritmalar öğrenme ile düzenlenebilir, dahası iyileştirilebilir. Özgür irademiz otomatik çalışan karar verme mekanizmamız ve öğrendiklerimizin bileşkesi olmalıdır. Yani beynin çevresi ile olan etkileşimi, karar alma mekanizmasını etkilemelidir. Zira toplum yaşamı, parmağını hareket ettirmek gibi basit kararlarla yönlendirilemeyecek kadar karmaşıktır.
Gelişme Neden Yavaş?
Fütüristlere kalsaydı, içten patlamalı motorlara sahip arabalar 100 yıla kalmadan uçacaktı. Oysa, halen, motor teknolojisi çok da değişmemiş olan arabalar ile şişme tekerlerin üzerinde yolda gitmekteyiz. Bana kalırsa en önemli iyileştirme, araçlarda müzik dinlememizi sağlayan müzik sistemleri. Elektrik motoruna sahip arabalar bile halen kolayca alınabilen yaygınlıkta değiller. Tatilde 750 km yol tepmek yerine, kuş uçuşu 500 km gitmeyi ise sadece hayal edebiliyoruz. Üstelik, uçan arabaların oluşturacağı muhtemel tehlikeleri öngöremiyoruz. Mesela 16. kattaki evinizde akşam sefası yapayım derken, balkonunuza bir aracın çarpması ihtimali olacak. Alkollü bir sürücü Cep telefonu verici direklerinin üst kısımlarına toslayıp, haberleşmeyi zorlaştırabilecek. Uçan araçlar ile ülkeler arasında gitmek kolaylaşacağı için gümrük işlemlerinde değişiklikler yapmak gerekecek. Evlerin çatılarında oluşturulacak park yerleri park sorununa çare olabilecek, ama bu seferde iyi park edilmediği için araçlar çatıdan aşağı düşebilecekler. Ama bütün bunların olması için bir yüz yıl daha yetmeyebilir.
Sorun nerede?
Anahtar, Aydın Nesiller
Bir gün Ankara Kızılay ya da İstanbul Eminönü meydanlarında uzatılan mikrofonlara verilen cevaplar bizi güldürmediğinde, dahası o cevapları gerçek(!) ve doğru bulduğumuzda, dünya daha iyi bir yer olabilir. İyi niyetli bir yaklaşımla, bu zaman meselesi. Ama biz görebilir miyiz? Cevap hayır.
2 Mart 2018 Cuma
Nikola Tesla
İcat Dünyasının Gizemli Prensi
Nikola Tesla 19 ve 20. yüzyılın en ilginç bilim insanlarından biridir. Onun gizemli buluşları halen ilgi çekmektedir. Doğa olaylarını etkileyebildiği, depremler yaratabildiği üzerine söylentiler yayılmıştır.
Gizemli hali ile günümüzde bile kitlelerin ilgisini çekmektedir. Hakkında pek çok söylenti vardır.
Örneğin:
- Yaşadığı bölgede oluşan korkutucu bir yer sarsıntısından sonra ona ulaşanlar, endişe içerisinde bir aygıtı kırmakta olduğunu görmüşler midir?
- Akşamları çalıştığı hangarın içerisinde kendi oluşturduğu şimşekleri istediği gibi oradan oraya çaktırmakta mıdır?
- Hep gerçekleştirmek istediği rüyası, sınırsız, bedava elektrik üretimi ve teller olmadan elektriğin dağıtımı mümkün müdür?
- Dünyayı sarsabilecek seviyede olan buluşları tüm dünyadan gizlenmekte midir?
Popüler kültürün bir parçası haline gelmiş olması nedeniyle, adı saygı ile karışık korku uyandıran, bu kendi halinde, zeki insan kimdir?
Tesla 10 Temmuz 1856 yılında Hırvatistan’da doğmuştur. New York’da öldüğünde ise tarih 07 Ocak 1943'dür. Tesla günümüzde kullandığımız alternatif akım motorlarının ortaya çıkmasını sağlayan dönen manyetik alanı (rotating magnetic field) keşfetmiştir. 1884'de Amerika Birleşik Devletlerine iltica etmiş ve ertesi yıl alternatif akım dinamolarının paten haklarını George Westinghouse'a satmıştır. 1891 yılında ise Tesla Bobinini icat etmiştir.
Mühendislik kariyerine Avusturya'da Graz Teknik Üniversitesinde başlamış ve Prag'da Prag Üniversitesinde devam etmiştir.
Bir Dahi Mi?
Tesla inanılmaz hafızası sayesinde altı dili çok rahat konuşabiliyordu. Annesi çevresinde pratik ev aletleri yapmasıyla bilinirdi. Yani genetik yatkınlığı vardı böyle işlere.Gratz'daki Bilim Enstitüsü'nde 4 sene Matematik, Fizik ve Mekanik okudu. Ama onun esas ilgi alanı elektrik oldu. O dönemlerde elektrik henüz emekleme dönemini yaşayan çok yeni bir bilim dalı durumundaydı. Akkor telli ampul daha icat edilmemişti bile.
George Westinghouse’a yani, Pittsburgh’da kurulu Westinghouse Electric Company şirketinin sahibine alternatif akım jeneratörü’nün patent haklarını sattığı sırada Edison’un doğru akım dinamoları ile elektrik üretildiğini hatırlatmakta yarar var.
İki Dahinin Yolları Kesişti Mi?
Aslında Edison’la bir süre birlikte çalıştığı ve doğru akım üreteçleri ile ilgili sorunları çözmesine yardım ettiği ancak, o dönem için çok önemli buluşlarına karşılık olarak Edison'un kendine söz verdiği ödülü, daha önemlisi değeri vermemesi ve doğru akım üretmek ve pazarlamak konusunda ısrarcı olması nedeniyle ayrılıp kendi çalışmalarını yapmaya başladığı bilinmektedir.Arabalarımızda kullanılan elektrik doğru akımdır, uzun mesafelere taşınırken kayıpları fazladır.
Entrika?
Edison’un şimşeklerini bu dönemden sonra hep çekmiş ve bir anlamda bilimsel hatta daha çok ticari kıskançlığın kurbanı olmuştur. Hatta Edison West Orange, New Jersey'de çocuklara para karşılığı toplattığı başıboş sokak hayvanlarını bürokratların ve halkın katıldığı gösterilerde hazırladığı özel bir sisteme yerleştirip alternatif akım vererek ilk elektrikli infazları gerçekleştirmiştir. Edison bununla da kalmamış, her yana bu infazların ve, alternatif akıma kapılıp ölen kişileri isimlerinin yer aldığı posterler astırıp, halkı alternatif akımın tehlikelerine karşı uyarmış ve Westinghouse üretimi elektriğin zararlarını anlatmıştır!Edison kazanmış olsaydı, şu anda elektriğimiz iletimi zor ve çok daha pahalı, doğru akım olacaktı!
O dönemde doğru akım ile işler yürütülmeye çalışılsaydı bir süre sonra ciddi bir iletim dar boğazı yaşanırdı, çünkü bakır fiyatları hızla artmaktaydı ve doğru akım iletimi için de oldukça kalın çaplı kablolar gerekiyordu. Bunlara ek olarak, gerilim düşmesi yaşanmadan doğru akımı uzak mesafelere iletmek mümkün değildi. Oysa Tesla bobinler sayesinde önce kaynakta üretilen voltajı yükseltip, bunları son derece ince sayılacak kablolarla uzak mesafelere taşıyıp daha sonra, transformatör ile daha düşük gerilim seviyelerine indirerek akılcı bir sistem oluşturmuştu (bugün hala aynı sistemi kullanıyoruz).
Müthiş Bir Buluş!
Bu arada konuya ilgi duyan New York’lu Harold Brown 1889'da suçlu infazlarında kullanılmak üzere elektrikli sandalyeyi icat ediverdi. Zaten işe yarar bir teknolojiyi insan öldürmek için kullanmaya meraklı insanlık için, ne müthiş bir uygulama değil mi?Haksızlığın Oluşturduğu Motivasyon
Sonraları kendi laboratuvarını kuran Tesla burada aydınlatma ile ilgili sayısız deneyler yapmış, gerçekleştirdiği gösterilerde kendi vücudunu iletken olarak kullanmış ve vücudundan akıttığı alternatif akım sayesinde başka hiçbir yere bağlı olmayan lambaları yakarak izleyenleri hayrete düşürmüştür. Niye mi? Edison'un alternatif akımın tehlikeli, doğru akımın kullanılmasının daha güvenli olduğundan yola çıkarak Tesla'yı hedef alan karalama kampanyalarına cevap olarak.Bu arada ilk floresan ve neon lambalar da yine Tesla tarafından ortaya çıkarılmışlardır. Bir keresinde Edison’a çok kızdığı sırada “Edison bir konu ile ilgili olarak inanılmaz fazla efor sarf edebilir, mesela samanlıkta bir iğneyi aramak için tüm samanların altına tek tek bakabilir, oysa bu tür bir işi ben mühendislik hesapları yaparak çok daha akılcı ve kısa sürede yapabilirim” demiştir. Edison ile ilgili olarak ampulün bulunuşu hikayesini hatırlarsınız. Floresan lambalarla karşılaştırıldığında bulduğu ampulle Edison, aydınlatmadan çok ısıtmaya yarayan bir ürün ortaya koymuştur. Ekonomide bundan deklare edilen işlev ile gerçeği arasında bulunan fark diye bahsedilir.
Bu fotoğraf şuradan alınmıştır. |
1900'lerin başlarında en ilginç buluşlarından birini gerçekleştirmiştir. Karasal Durağan Dalga (terrestrial stationary waves) olarak adlandırılan bu buluşu sayesinde yeryüzünü iletken olarak kullanmış ve yerin bir diyapazon gibi farklı frekanslarda verilen elektrik akımlarına farklı tepkiler verebildiğini göstermiştir. Aynı zamanda 200 elektrik ampulünü aynı esasları kullanarak 40 kilometre uzaklıktan teller olmadan yakmıştır. Aslında bir denemesinde ufak çaplı bir yer sarsıntısına da neden olmuş daha sonraki daha güçlü bir denemede ise laboratuvarına onarılamayacak derecede hasar verdiğinden denemelerini bırakmak zorunda kalmıştır.
Bedava Elektrik
Bu fotoğraf şu adresten alınmıştır. |
İnsanda acı bir gülümseme yaratacak olmakla birlikte, Tesla’nın yaşantısının bir döneminde (1917) başarı belgesi olarak Edison madalyası ile ödüllendirildiğini söylemekte yarar var.
Tesla iyi bir Mucittir. Bilim konusunda örneğin Fizik dalında Einstein'nın görelik teorisi ve kuantum mekaniği ile ilgili konularda güncel bilgileri kabul etmemiştir. Elektriğin ışıtan hızlı gidebileceğini ileri sürmüştür.
Acı Son
Time Dergisi Kapağında Tesla. Şu adresten alınmıştır. |
Tarih, gerçekten de denildiği gibi, zafer kazananlar tarafından yazılmış olmalı. Ancak efsaneler altında yatan gerçekler, bilim dünyasının sararmış sayfaları arasından onları arayan meraklı insanlara göz kırpmaya devam ediyor.
Kaynaklar
(*) http://www.antrak.org.tr/gazete/062004/yazi02.html adresinde yayımladığım yazım esas alınarak yeniden kaleme alınmıştır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Nikola_Tesla
http://www.leyada.jlm.k12.il/proj/edsntsla/hist5.htm
http://www.crimelibrary.com/notorious_murders/not_guilty/chair/4.html?sect=14
http://bhs.broo.k12.wv.us/homepage/staff/lmester/lmtc.htm
http://bhs.broo.k12.wv.us/homepage/staff/lmester/coildope.htm
http://www.thelivingweb.net/tesla.html
http://home.earthlink.net/~drestinblack/invntion.htm
https://www.bbvaopenmind.com/en/tesla-vs-edison-a-mythical-rivalry/
2 Aralık 2016 Cuma
Uzaylılar Bizi Yer mi?
Basmakalıp sözler vardır. Bazıları mantıksızdır. Mesela: "Ölümlerin birinci nedeni doğumlardır" gibi. Aslında şakadır bu söz. Doğumda hayatını kaybedenler için söylenmemiştir. Sadece basitçe; tüm ölenlerin, doğdukları için zamanı gelip de bir gün öldükleri gerçeğine gönderme ile ironi (mizah) yapar.
Dünyada saçma sapan insan davranışları ve düşünceleri nedeniyle kendi cehennemimizi yaratıyoruz. Tarih boyunca hep iyi amaçlarla ortaya çıkmış ideolojiler sonunda destekçilerinin diğer görüşlere olan toleranslarının azlığından ölüm ve savaşlara neden olmuştur. "Öldürme!" diyen dini görüşler hala katliamlara neden olmuyor mu?
Nobel ödülleri dinamiti icat eden adamın yüzünden ölen insanların kanlarını sızdırmıyor mu bir taraflarından?
Devlet yönetenler, her türlü olur olmadık nedenden kendi vatandaşlarına olduğu gibi başka ülkenin vatandaşlarının yaşam hakkını ellerinden almıyor mu?
21 yüzyıldayız ama hala savaşlar sürüyor. Sizce, kurduğumuz uygarlık zekice ilerliyor mu?
Dünyanın en zeki insanlar "Yapay Zeka"nın insanlığı yok etme ihtimalinden korku ile bahsediyor. Olabilir, tabi biz kendi kendimiz daha önce yok etmezsek. Yani "Yapay Zeka" bizleri yok edecekse bunun için sırasını beklemesi gerekebilir. Gerçi Yapay Zekayı üretmeyi başarabilirsek ve o da bizleri yok ederse, bunun nedeni yine insanlar olmayacak mı?
Doğanın dengesi yaşayanların birbirini yiyecek olarak tüketmesi üzerine kurulmuş. Bizler bu nedenle bu kadar vahşiyiz belki de. Yiyecekle aramızdaki tüm engelleri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. O engel, bir insan olsa bile.
Varlığı bir kanıta dayanmayan uzaylılar belki de gerçektir. Ancak koca evrende bir yerden bir yere gitmek o kadar da kolay değil. Eğer bir kaç bin ışık yılı uzakta gelişmiş bir uygarlık varsa, buraya gelebilmek için aşmaları gereken fizik yasaları var. Hem bu kadar korkacak ne var? Uzaylılar yerküremize gelmeden, bir dev uzay kayasının karanlıktan çıkıp bizi yok etmeyeceği ne malum?
Sorulması gereken bir diğer önemli soru var. Acaba, biz uzaylıları yer miyiz? Diyelim ki, evrende bir yerlerde yaşayan akıllı canlılar bir yolunu bulup dünyamıza geldiler. Öyle bilim kurgu filmlerdeki gibi, şehrin üzerine geldi mi havayı karartacak kadar büyük değil de, içine 4 canlının sığabileceği mütevazı bir aracın 10 bin yıl önce dünyaya geldiğini, ve atalarımızın memleketi Afrika'ya indiklerini düşünün. Uzay aracının kapısını açıp, kendilerine şaşkınlık ve korkuyla bakan vahşilere o basmakalıp sözü etmişlerdir. "Barış için geldik!" Öyle insana falan değil de şans bu ya mesela koyuna benziyorlarsa o uzaylılar, o zamanki insanlar bu dört kafadarı ne yapıp edip yemişlerdir. Yani bir tür, "yemek ayağınıza kadar geldi". Olamaz mı? Bal gibi olur. Tarlasında uzaylı gördüğünü sanan köylü adamın onlara taş attığı zaman 21. yüzyıldaydı, hatırlatırlayın.
Görsel, NTV arşivinden alınmıştır. (http://arsiv.ntv.com.tr/news/86682.asp) |
Ejderhalar, periler, cinler, cadılar gibi pop kültür ögesi haline gelmiş olan uzaylı ziyaretçilerin insanları kaçırıp, onları ameliyat etmeleri, tecavüz etmeleri ve benzeri hikayeleri bir kenara bıraktığımızda, "Uzaylılar bizi yer mi?" sorusuna verilecek cevap, belki "evet" olabilir. Ancak daha önemli bir soruyu bu nedenle gözden kaçırmamak lazım. Bir pundunu bulursak "biz uzaylıları yer miyiz?" Bana sorarsanız yeriz. Hatta yeterli miktarda uzaylı bulursak sadece çok lüks lokantalarda servis edilebilen yemeklerini bile yaparız. Bana "olur mu öyle şey canım?" demeyin. Dünyada yaşayan ne varsa yiyen bir türüz. Lütfen yeniden düşünün! Hele bir de buralardan uzaklardaki dünyalara gitmeyi becerebilirsek neler yapabileceğimizi (yemek olarak) hayal gücünüze bırakıyorum. Zaten bu yazının yerine, yemek tarifi verseydim, inanın çok daha fazla okuyanı olacaktı.
Sanırım en güzeli, uzaylıların dünyamıza gelmelerini beklemek.
Sağlıcakla kalın.
7 Haziran 2016 Salı
Yaşadığımız Gerçeklik Simülasyon mu?
Görsel bu adresten alınmıştır. |
O kadar ileri gitmeye de neden yok. Nasıl olup da ilk canlı tek hücreli oluştu onu bile anlamış değiliz. Yani şimdilik bu soruya bilimin verebildiği cevap "bilmiyoruz" şeklinde.
Bilim'in henüz bilinmeyen konularda cevap verememiş olması bunu bir gün yapmayacağı anlamına gelmiyor. Sadece henüz bunu yapabilecek derecede bilgili olmadığımızı gösteriyor o kadar.
Geçtiğimiz günlerde bu aralar çok üzerinde durulan bir konuda Kozan Demircan'ın bloğunda Evren Bir Simülasyon Mu? başlıklı yazısını okudum. Konuyu derinlemesine inceleyen yazıdan sonra kafamda, eğer bir simülasyon içerisinde yaşıyorsak bunu anlamanın bir yolu yok mudur? Diye düşündüm. Eğer simülasyon içerisinde yaşıyorsak ve bunu anlayabilirsek o bile son derece ilginç olmaz mı?
Öyle bir simülasyon yaratın ki, içerisindeki akıllı canlılar bu durumu fark etsinler!
Simülasyon fikri ilginç, belki doğru ya da doğruya yakındır. Olanı anlamanın bir çabasıdır. Bilim ve insanlık bu şekilde ilerler. Dogmasal bir kabul ediş, bilime terstir. Yalanlanamaz bir bilgi bilimsel değildir.
Bilgimizi artırarak daha iyi ve doğru bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak insanlığın büyük bölümü bilgi ve bilim açısından karanlık bir dünyada yaşıyor.
Bilimin mum ışığının bu karanlığı bir gün yenmesi dileğiyle.
3 Şubat 2013 Pazar
Aydınlanma ve Biz
Dostum Berk Yüksel güzel bir yazı yayınlamış blogunda "Aydınlanma Nedir?" Okuyunca yazma isteği uyandırdı, ben de yazdım.
İnsan kendinin farkına vardığı andan itibaren uygarlık oluşturmaya başlamıştır. Geçmişteki imkansızlıklar bu süreci uzatmış, kimi zaman da yeniden başlamak gerekmiştir. İstilalar, bazen de doğa, uygarlığın ilerlemesini durdurmuştur. Aydınlanma da bu duraklama ve yeniden başlamalar yüzünden yamalı bohça gibi olmuştur.
Simurg
Simurg, Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix olarak isimlendirilen efsanevi kuşlar bana göre aynı adrese çıkan küçük farkları olan bir tür kültürel i...
-
Köpük baloncuk yaparken deterjan ve su kullanıyorsanız muhtemelen baloncuklarınız hemen patlıyordur. Dayanıklı baloncuklar için çözelti...
-
Model uçak için gerekli malzemeler: Maket Bıçağı Makas Yapıştırıcı Kendinden yapışan bant Kırtasiyede bastırılmış pdf çıktısı ...
-
Çocuklar ödev yaparken çizgisiz kağıdın altına koyup, üzerinde düzgün yazı yazabilmeleri için defalarca çizgili kağıt yapıp yazıcıdan bas...
-
Merhaba. Gurme bir arkadaşım var. Yaklaşık 4-5 senedir kendi tüketimi için şarap yapıyor. İlk yaptığı şarap, pek kolay içilemez olsa da, s...
-
Televizyon, müzik seti gibi genellikle evin salonunda yer işgal eden aletlerin en önemli sıkıntılarından biri cihazların arkasında birike...