Simurg, Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix olarak isimlendirilen efsanevi kuşlar bana göre aynı adrese çıkan küçük farkları olan bir tür kültürel insanlık birikimidir. Bu kuşların zaman zaman yanarak kül oldukları ve küllerinden yeniden doğdukları da bilinen anlatılar arasındadır. Ölümsüzlük ya da yeniden doğuşa ilişkin söylenceler olsa da insanın kendini geliştirmesine ve yaşamını iyi değerlendirmesi gerektiğine ilişkin alegorik öyküler olarak da ele alınabilir. Sonuç itibariyle insanlığın ortak değerlerinden sayılabilir. Ben şarkı haline getirebilmek için efsanevi kuş Simurg'dan haber alamayan kuşların onu aramak için çıktıkları ve sonunda kendilerini buldukları kısmını şiirleştirdim. Şiir ya da şarkı sözleri şöyle.
Simurg
Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar Zümrüd-ü Anka Bilir herşeyi, evrendeki tüm bilgi onda
Yeniden doğar bu kuş, yanıp kül olsa da İyi eder her hastalığı gözyaşlarıyla
Kuşlara göre bir kurtarıcıdır Zümrüd-ü Anka İnanç bu ya, kötülüklerden koruyan güç de onda
Ancak kuşlar merakta, zira Simurg yok ortada Aramalı, bulmalılar uzakta da olsa
Yuvası, Kaf Dağında bulutların üstünde en uçta Ulaşmak için yedi dipsiz vadi aşmalı, işte dağ orada
İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, sonra da Hayret ve yokluk vadileri aşılmalı o yolda
Vadilerin üzerinden uçtukça sayıları düşmüş aza Altıncı “şaşkınlık” vadisinden ve sonuncusu “yokoluş”da
O vadilerde yitirmiş umutlarını diğer kuşlar da Otuz kuş kalmış Kaf Dağı’na vardıklarında
Yuvaya ulaştıklarında erişmişler aradıkları anlama Otuz kuş demekmiş Simurg, Farsça’da
Anlamışlar ki aradıkları kendileri imiş aslında Kendilerine varmış yaptıkları zorlu yol da.
Eğer şarkıyı dinlemek de isterseniz onu da kısa bir video klip olarak yayınladım. Aşağıdaki video.
Bir süredir yapay zeka sitesi Suno ile şarkı sözlerini şarkıya çeviriyorum. Özgün olmaları için en azından bu şarkı sözlerini kendim yazıyorum. En son lisede yazmıştım şiir sanırım. İyi olmadığım bir başka alan da şiir yazmaktır. :) Neyse yapay zekaya yazdırmaktan ya da başkalarının şiirlerini yürütmekten daha iyidir.
Yapay zeka ile müzik yapan uygulama Suno ile bir şarkı daha yaptım. Sözlerini ben yazdım. Videosunu da Suno oluşturuyor ancak ben üzerine bazı ekler yaptım. Sözlerin altında insan silüetleri konu ile ilgili olarak yer alıyorlar. Çözünürlüğünü yükselttim. Sesi de biraz artırdım. Aynı sözler ile İngilizce olanını da yaptım. O biraz daha çok izlendi doğrusunu isterseniz. Olsun, hepsi benim çocuklarım gibiler :))))
Bağlantı kurmak hayatın ta kendisidir. Dünyamız mikro organizmalardan en karmaşık canlı türlerine kadar bağlantılarla örülüdür. Mikro organizmaların iç yapılarındaki organellerden tutun, DNA'yı oluşturan nükleotitlere kadar her şey birbirlerine bağlıdır. Basit moleküller bağlantılar kurarak karmaşık yapıları, karmaşık yapılar bağlantılar kurarak organizmaları oluştururlar.
Beynimiz de nöronlar veglial hücrelerden oluşan bir yapıdır. Birbirine bağlı nöronlar her nasılsa tüm zihinsel etkinliğimizi ve hafızamızı, dolayısıyla kişiliğimizi ortaya çıkarır. Birbirine bağlantılarla ilişkilendirilmiş bir hücreler ağı evrenin gizemini ortaya koyabilecek kadar gelişmiştir. Hatta, yeteri kadar bilgi ve deneyimle donatıldığında evrendeki önemsiz yerini anlayacak kadar gerçeklerle yüzleşebilir de.
Söz bağlantılardan açılmışken gelin yakın geçmişimizde eğlence dünyasında ilginç olayların birbirleri ile nasıl bağlantılar kurduğunu görelim.
18 yaşında lise terk bir Amerikalı olan John Landis, Kelly's Heroes isimli filmde yapımcı yardımcısı olarak görev almak üzere Yugoslavya'ya gider. Avrupa'da pek çok İspanyol/İtalyan yapımı Spagetti Western filmde aktör, dublör olarak rol alır. 21 yaşında Amerika'ya dönüşünde artık yazar ve yönetmen olarak Schlock isimli komedi-korku türünde bir film yapar. Bu film gelecekte çok şeyi değiştirecek bağlantıların başlangıcı olsa da fazla ses getirmez.
1978'de yönettiği Animal House ve ardından,
1980 yılında gelen Blues Brothers,
1983'de yönettiği Trading Places,
1985'de yönettiği Spies Like Us,
1986'da yönettiği Three Amigos!, gibi komik yönleri ile birbirlerine bağlı filmler, unutulmaz komedi yapımlarıdır. Ancak Landis hiç bir zaman ilk dönemlerindeki korku-komedi film türünü unutmaz. 1981 yılında yaptığı Amerikan Kurt Adam Londra'da (An American Werewolf in London) isimli film Bir Oskar ve 60 milyon dolar hasılat getirir. Filmde o dönem için oldukça iyi sayılacak makyaj ve insan - kurt adam dönüşümü sahneleri vardır. Film ilk denemenin aksine korku-komedi türünü film dünyasına kabul ettirmeyi başarır. Filmde, kurt adam tarafından öldürülen insanlar hortlayıp, hayalet zombi makyajları ile kara mizah olarak nitelenebilecek bir oyunculuk sergilerler.
Dilerseniz filmdeki kurt adama dönüşme sahnesini izleyelim.
Michael Jackson 70'li yılların sonlarında yıldızı günden güne parlayan son derece yetenekli ancak biraz ezik ve kompleksli bir müzisyendir. Aile üyeleri ile neredeyse doğduğundan beri sahne tozu yutmakta ve giderek ünlenmektedir. Rock'un bir kralı vardır. Kendisi de rock söylemeye meraklı olsa da yaptığı müzik ve ince tonlu sesi bu tür müziğe yatkın değildir. Gözü ise çok daha yukarıdadır. POP Müziğin kralı olmak istemektedir. Thriller Albümü için Dönemin en büyük ve yetenekli yapımcısı olan Quincy Jones ile çalışır. Albüm tam anlamıyla hit olabilecek parçalarla doludur. R&B, Disko, Rock türlerinde ancak kendi sesine sahip adeta bomba gibi bir albümdür. Billie Jean isimli parça için harika bir Video Klip çekilir. Steve Barron yönetmen olarak harika iş çıkarmıştır. Öykü, dans, küçük metamorfozlar, güzel sesi ve dansı ile Michael. Unutulmaz bir kliptir. Ancak her şeyi sarsıp zihinlere kazınacak bir şey lazımdır. Aksi taktirde Popun Kralı olma amacına ulaşmak pek mümkün görünmemektedir. Thriller alışılmadık uzunlukta içinde korku teması taşıyan üstelik 60'lı yıllardan beri korku filmlerinin tanınmış siması olan Vincent Price tarafından seslendirilmiş etkileyici bir şiire de sahip, dinlemeye başlayınca insanın kapılıp gittiği müthiş bir parçadır.
Vincent Price'ın seslendirdiği şiir kısmını dinleyelim isterseniz.
Bunu tamamlayacak bir video klip etkin darbe olarak müzik piyasasını altüst etmelidir. Klip yapılır. Hatta klibin yapımın anlatan bir belgesel de yapılır. Klip, adeta kısa bir sinema filmi gibidir. Biraz da bu, harika müzik klibinin etkisi ile Michael Jackson 1983 yılında 11 dalda aday gösterilir ve 7 Grammy ödülünü alır. Artık Pop'un kralıdır.
Video klip Michael'ın sevgilisiyle sinemada bir kurt adam filmi izlemesiyle başlar. Daha sonra kız korkar ve filmden birlikte çıkarlar. Yolda yürürlerken Michael'in söylediği şarkı hikayeyi anlatır. Birden, ne alakaysa her yerden zombiler çıkar ve birlikte şarkılar söyleyip dans ederler. Müzik dünyası altüst olmuştur. Artık hiç bir şarkı için yapılacak video klip eskisi gibi olmayacaktır. Klip defalarca taklit edilir. Dans hareketleri ezberlenir. Filmlerde dansı canlandırılır.
Thriller, sadece bir müzik videosu değil, 80 kuşağında gençliğini yaşayan geniş bir insan topluluğunun kültür birikimine eklemlenmiş bir eserdir.
İşte, bağlantı kısmından burada söz etmek lazım. Video klip, Yönetmen John Landis tarafından çekilmiştir. Michael'in Kurt adama dönüşümü, "Amerikan Kurt Adam Londra'da" filmindeki teknikle gerçekleştirilir. Fimdeki hortlak zombiler de, video klipteki dansçılar oluverir.
O döneme kadar, müzik videoları stüdyolarda şarkıcı ve müzikle pek de ilgili olmayan seyirci ile çekilir, şarkıda söylenenler ve hikaye dinleyicinin hayal gücüne bırakılırdı. Yavaş, yavaş konuyu da içeren video klipler yapılsa da daha önce Thriller gibisi yapılmamıştı. 80'li yıllarda genç olanlar şüphesiz bu satırları daha kolay anlayacaklardır. İyi bir yönetmenin bir ihtiraslı bir pop müzik şarkıcısıyla bağlantıları, harika bir sonuca ulaşmalarını sağlamıştır.
Sadece doğa değil, eğlence dünyası da böyle, örnekteki gibi bağlantılarla doludur. Nasıl olmasın? Hayat bağlantıların eseridir.
Ben size sevdiğim bir video klibin hikayesini aktararak, buna bir örnek vermeye çalıştım. Beğendiğinizi umuyorum.
Yeni Medya, müzik dünyasını da ister istemez içerisine alıyor. Artık müzik ile ilgili pek çok alışkanlığımız değişti. Evde, işte, sokakta kendi sevdiğimiz müziği dinliyor, kendi müzik listelerimizi oluşturuyoruz. Bakalım, Yeni Medya uygulamaları yapan siteler bu alışkanlıklarımıza ne gibi değişiklikler getirecek?
Başlamadan önce belirtmekte yarar var. Radyolar ile aynı kulvar değil burada sözkonusu olan. Çünkü radyolar ister İnternet'de, ister havada, kendi müzik türlerini ve programlarını yapıyorlar. Kullanıcılar bu birliktelik için radyo dinliyor. Dolayısıyla İnternet'te bir siteye girip, istediğini seçip, dinlemek daha çok eskiden yaptığımız, pikaptan, teypten ya da cdden müzik dinlemek gibi düşünülürse daha doğru olur.
Çok yakın bir zamanda Spotify isimli Sosyal Müzik sitesi Türkiye kullanıcılarına açıldı. "O nasıl oluyor?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Açıklamaya çalışayım.
Spotify en basit anlamıyla genişçe bir müzik arşivi. Dinlemek isterseniz, sisteme kaydolup, ardından giriş yapmanızla mümkün oluyor. Facebook hesabınızı kullanarak ya da yeni bir Spotify hesabı açarak sisteme girebiliyorsunuz. Facebook hesabı ile sisteme giren diğer arkadaşlarınızı kolayca bulup burada da arkadaşlarınız arasına eklemeniz mümkün. Müzik dinleyip, beğendiklerinize yıldız verebiliyorsunuz. Şarkılar dinlenme istatistiklerine göre kendi aralarında sıralanıyorlar. Böylece, en popüler şarkılar da bir şekilde bu sistemde de ortaya çıkmış oluyor. Modern bir müzik listesi diyelim buna.
İstediğiniz sanatçıyı sistemde arayıp, bulduktan sonra, dilediğiniz parçasını dinlemeye başlayabilirsiniz. Kendi çalma listenizi oluşturmak da mümkün. İstediğiniz sanatçılardan oluşan kendi radyonuzu oluşturup dinlemeniz de mümkün.
"Sosyallik nerede kaldı?" diye merak ediyor olabilirsiniz. Hemen belirteyim. Dilerseniz aynı türden müzik seven arkadaşlarınızla sohbet edip, aynı müziği birlikte dinlemeniz Spotify sitesi veya uygulaması ile mümkün. Arkadaşlarınız neler dinliyor, ne tür listeleri oluşturuyor, haberdar olup, onları da dinlemeniz mümkün. Uygulama demişken, bilgisayarınıza, akıllı telefonunuza ya da tabletinize, evinizdeki İnternete bağlı müzik sisteminize uygulama yükleyip kullanma imkanı da var. Böylece bir tür bulut müzik hizmetini her an yanınızda taşımış oluyorsunuz.
Beğendiğiniz müzikleri Facebook, Twitter ve Tumblr üzerinden arkadaşlarınızla paylaşmak mümkün.
Spotify, ülkemizde İnternet üzerinden müzik dinleten siteler arasında ciddi bir değişikliğe neden olacak gibi görülüyor. Kullanımı kolay ve ücretli kısmı da pahalı sayılmaz. Arşivi ise gerçekten geniş. Ülkemize gelirken pek çok Türk sanatçıyı da sisteme dahil etmiş.
Gelelim ücretlendirmesine. 3 kategorisi var. Bedava, Ücretli ve Premium. Bedava olanda araya reklamlar giriyor. Bazı albümlerde tüm parçaları dinleyemiyorsunuz. Aylık 5 lira verirseniz, reklamlar kalkıyor ve tüm arşivdeki parçaları dinleyebiliyorsunuz. Ayda 10 lira verip premium üye olursanız parçaları indirip İnternet'e bağlı olmadan da dinleyebiliyorsunuz.
Sadece müzik üzerine kurulu sosyal bir ağın, sosyal kısmının biraz zayıf kaldığını belirmek istiyorum. Ancak, belki zamanla o konuda da gelişmeler olabilir, kim bilir?
Neşeli notalardan oluşmuş, keyifli bir senfoni gibi bir hayatınızın olmasını dilerim. İyi günler.
Hem yeni medya sitesi olup hem de bununla birlikte ses kayıtları için bulut depolama hizmetini sunan ilginç bir yapı ortaya koymasıyla soundcloud.com endüstriye örnek olacak bir sistemi başarıyla sürdürüyor. Ses ve müzik kayıtlarınızı saklamak, paylaşmak, kullanıcılardan yorumlar almak için güzel bir sosyal ortam.
Merhaba,
Soundcloud ses kayıtlarını depolayıp, kullanıcıların dinlemesi için sunan bir Yeni Medya sitesi. Bir tür İnternet kayıt ortamı. Elinizdeki kayıdı yüklemek için tek yapmanız gereken sisteme kaydolup upload butonuna basmak. Soundcloud sizi yönlendirerek gerisini hallediyor. Ancak Türkçe dil desteği yok.
Müzik yanında, ses kayıtları da bu sitede bulundurulabiliyor. Dolayısıyla, bu site sayesinde bir tür Yeni Medya Radyosu yayını yapmanız mümkün. Farkı, dinleyicilerin ya da sosyal medya tabiriyle "takipçilerinizin" istedikleri zaman, istedikleri yayınınıza ulaşabiliyor olmalarında. Bu bağlamda bir tür podcast yayını yapmanızı ya da dinlemenizi mümkün kılıyor.
Soundcloud'da yayınlanan sesler ya da müzik parçaları görsellik açısından ilginç bir yaklaşımla sunuluyor. Ses kaydı bir ses izi şeridi olarak görünüyor. Ses çalınırken izin üzerinde renk değişimi ile o anda çalınan bölge belli ediliyor. Dinleyiciler bu ses izinin istedikleri yerine tıklayarak yorumlarını bırakabiliyorlar. Yayınlarınız ile ilgili detaylı istatistikleri görmeniz de mümkün.
Soundcloud'da ağırlık müzik üzerine. Amatör, profesyonel müzisyenler kayıtlarını buraya yükleyebiliyorlar. Aynı zamanda bilinen müzik parçalarının da farklı "mix"leri, "mashup"ları, hatta kimi zaman ünlü müzisyenlerin kendi yükledikleri albümleri bile dinlenebiliyor.
Sesleri dinlerken beğenmek, paylaşmak kendi beğenilerinize uygun şekilde bir kategoriye eklemek mümkün. Eğer dilerseniz sesleri bir başka sosyal medya sitesinde yeniden paylaşmak, blogunuza gömmek de mümkün.
Ses kaydı illa müzik olacak diye bir ısrar da yok. İster, oturup bir hikayenizi okuyun, ister bir röportajı yayınlayın. Limitiniz hayal edebildiğiniz kadar.
Eğer sesi yükleyen kişi izin vermişse bu sesi ya da müzik parçasını siteden indirip, uygun bir mp3 player veya benzeri ile daha sonra dinlemek de mümkün. Aynı şekilde, eğer yüklediğiniz müzik parçalarının indirilebilir olmasını isterseniz o da mümkün.
Dilerseniz, diğer kullanıcıları takip edebiliyorsunuz. Soundcloud içerisinde gruplar da var. Böylece ilginizi çeken konularda benzer kullanıcılar ile aynı gruplara dahil olarak oradaki paylaşımları izleyebiliyorsunuz.
Bir yeni medya sitesi için alışılmış ve artık standartlaşmış özellikler sunuluyor. Bunlara ek olarak; dilerseniz kayıtlarınızı bulut depo üzerinde saklama hizmeti olarak da kullanabiliyorsunuz.
1 saate kadar ya da 100 kayıta kadar yüklediğiniz sesler için bir ödeme yapmanız gerekmiyor. Eğer daha fazla yere ihtiyaç duyarsanız 4 saatlik alan için ayda 3 euro veya yıllık 29 euro ödemeniz gerekiyor. Sınırsız alan için ise aylık 9 euro veya yıllık 99 euro ödemeniz lazım.
Gelir modeline gelene kadar gayet güzel olan yapısı var. Yıllarca burada bulunduracağınız içeriğin amatörler için ciddi bir maliyet oluşturması söz konusu. Ancak benzerlerine göre oldukça kaliteli ve üstün özellikler sunan bir sistemin reklam desteksiz böyle bir hizmeti sürdürmesi başka türlü pek mümkün görünmüyor.
Yakında, İnternet devlerinden biri tarafından astronomik bir bedelle satın alınırsa hiç şaşırmam. Böyle bir durumda belki gelir modeli değişebilir.
Sırf başka hiç bir yerde bulamayacağınız müzik parçaları veya ses kayıtlarını dinlemek için bile kullanabileceğiniz, güzel de bir arama makinesi bulunan, bu bulut sosyal medya hizmetini tavsiye ederim. En azından bir deneyin.
80'li yıllar müzik açısından gerçekten çok büyük gelişmelerin yaşandığı bir dönem. Amerikan ve İngiliz belki biraz da Alman ve başka ülkeler ağırlıklı parçalar günümüzde hala dinlenebilir ve keyifliler.
Aslında 70'lı yıllarda parlak bir döneme girileceği belliymiş. Ardından güzel ritimler, güzel sözler gelmiş.
Bu dönemde yaşayanlar bilir. Devlet ve Polis radyoları dışında radyo yok ve televizyon desen yabancı müzik İtalyan şovları (Rafeella Carra) ve Mireille Mathieu'dan ibaret. Radyo'da Sezen Cumhur Ünal ve Aykut Sporel hakim. Kendilerince o dönemde müzik endüstrisindeki havayı yansıtıyorlar. Ama şimdilerde anlıyoruz ki her şeyi tam aksettirememişler. Ama bu onların suçu değil tabi.
Neyse ki şimdilerde Youtube var da zamanda geri gidip 80'lerin video kliplerini seyredebiliyoruz. Bundan yararlanıp kendimce zamanın müziklerinin bir koleksiyonunu Pinterest'te paylaştım. http://pinterest.com/burcakcubukcu/music-that-i-like/ adresinden ulaşabilirsiniz.
O dönemin özellikle stüdyo'da çekilen ve devşirme seyircilerin sahne çevresinde toplanmış halde o nefis müziklere gayet sakin bir şekilde eşlik edişleri beni benden alır :) Buyrun izleyin nasıl ruhsuz bir seyircinin olduğunu. Sanatçıların morali iyi bozulmamış.
Keyifle dinlediğim 80'li yıların müziklerindeki ince sesli erkeklerin ağırlığı ise şimdilerde fark ettiğim bir husus. Sanırım o dönemde yaratıcılıkları ve yetenekleri öne çıkan ve efemine sanatçılar çokça başarılı olmuşlar. Seslerine sağlık.
Tabi, Sezen Cumhur Ünal'ın Müthiş tercümeleri ve arada yaptığı efsane dil sürcmeleri de unutulur gibi değil. "Pink Floyd ve Arkadaşları", "Belinda Karlisle" (aynen Türkçe okuyun) gibi beni benden alan bombaları. "Çikolata Renkli Şarkıcı" nitelemesi. Ne günlermiş. :))
İyi yıllarmış 80'li yıllar. Değerini bilemedik o ayrı :(
80'li yıllarda Rock müziğine ilgi duymama neden olan adamla tanışın. Gary Moore. Gitarı çalmayıp onunla sohbet eden biri.
Genellikle hüzünlü, zaman zaman da protest çıkışlarla müzik yapmıştır. Zaten ileri dönemlerde Blues çalmaya başlaması sanırım biraz da bundan.
Aşağıdaki görüntüleri, kabarık saçını ve komik pantolonunu bir yana bırakıp izleyin. Bence müzik tarihinin (1970-2009) en iyi balladıdır. Ayrıca eğer İngilizce anlıyorsanız, lütfen sözlerini de dinleyin!
Görüntülerde küçük çocukların tamamlamaya çalıştıkları, ancak bitmeyen yap-bozdaki kadın, şarkının yapılmasına neden olan ve Gary Moore'u terk eden kişidir.
Her güzelliğin altından, aşk acısı çıkması nasıl bir çelişkidir?
Şarkının sözleri aşağıda:
(Gary Moore/Neil Carter)
Loneliness is your only friend.
A broken heart that just won't mend
is the price you pay.
It's hard to take when love grows old.
The days are long and the nights turn cold
when it fades away.
You hope that she will change her mind,
but the days drift on and on.
You'll never know the reason why she's gone.
You see her face in every crowd.
You hear her voice, but you're still proud,
so you turn away.
You tell yourself that you'll be strong.
But your heart tells you,
this time you're wrong.
You hope that she will change her mind,
but the days drift on and on.
You'll never know the reason why she's gone.
Empty rooms,
where we learn to live without love.
Empty rooms,
where we learn to live without love.
Empty rooms,
where we learn to live without love.
Empty rooms,
where we learn to live without love.
Empty rooms,
where we learn to live without love.
Empty rooms,
where we learn to live without love.
Empty rooms,
where we learn to live without love.
All alone in an empty room.
Lonliness is your only friend, hooh.
Oh, she's gone and you're at the end.