Google Plus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Google Plus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Eylül 2013 Pazartesi

İnternet Sitelerindeki Hesaplarımı Nasıl Silerim?


Yeni medya, alışveriş, müzik siteleri genellikle sizi tanımak isterler. Sitelerden yararlanmak, kimi zaman alışveriş yapabilmek için, pek çok kişisel bilginizi içeren veriyi girip, üye olmak iyi de, ya bir gün gelir de bu tür üyeliklerinizi silmek isterseniz ne ile karşılaşacağınızı biliyor musunuz?
Blog girdisini bu linkten dinleyebilirsiniz.

Merhaba,

İnternet kullanıcıları neredeyse artık her türlü siteye üye olarak girmek zorunda. Verilen hizmet paralı ya da bedava olsun, siteler sizi üye olup, içeriklerinden öyle yararlanmaya zorluyorlar. Gazete siteleri bile sizi üye olmaya teşvik ediyorlar.

Üye sayısı ve üyelerin neler yaptığını izlemek, bir hizmeti geliştirebilmek için işini bilenlere önemli veriler sağlar. Örneğin bir alışveriş sitesi, incelediğiniz ya da satın aldığınız ürünlere benzer ürünleri size önerebilir. Bunun için sizin siteye üye olmanız en kolay yollardan biridir. Kullanıcının yaptıklarını izlemek böylece kolaylaşır. Sosyal ağ siteleri de üye olmadan bir şey yapmanıza imkan tanımazlar.

Ülkemizdeki alışveriş siteleri TC kimlik numaranıza kadar her türlü bilginizi alıp, saklar. Kötü niyetli birilerinin kolayca bilgilerinize ulaşabileceği fikri, oldukça rahatsız edici. Boşverip umursamamak bir davranış şekli. Diğeri ise bundan rahatsızlık duyup, verileri silip hesabı kapatmak olabilir. Daha genel bir davranış türü ise İnternet üzerinde alışveriş yapmamak ve sosyal paylaşım sitelerinden de uzak durmak. Ancak bu biraz, "düşüp bir yerimi kırarım" düşüncesiyle bir meyve ağacına tırmanmayıp, yüksekteki meyveler çürürken aç kalmak gibi bir durum. Makul olan, sizin için piyasa ile karşılaştırıldığında daha ucuzunu sağlayan bir siteden ürünü alıp, kullanmak. Sosyal medya sitelerinde bulunup gündemi yakalamak ve arkadaşlarınızla kolayca irtibat içerisinde kalmak. İlkokul arkadaşlarınızın doğum gününde bir telefon açıp kutlamak, hoş beş etmek kötü bir şey mi? Facebook haber vermese nereden bileceğiz arkadaşımızın doğum gününü? Kaçımız böyle kayıtları tutan bir ajandaya sahip?

Pek çok avantajlarına rağmen, bir sitedeki hesabınızı kapatmayı düşündüğünüzde öncelikle ilgili siteye gidip bunu nasıl yapabileceğinizi araştırmanız gerekiyor. Pek çok alışveriş sitesinde bunu yapmak genellikle imkansıza yakın. Yine de hesabınızı kapatabileceğiniz türde programlanmış olanları yok değil. Sosyal medya sitelerinde hesap kapatıp ayrılmak mümkün. Ancak bunun için karışık yollar izlemek ve biraz İnternet'te araştırma yapmak gerekebilir.

Böyle bir ihtiyacın varlığı hesap kapatmayı kolaylaştıran siteler yapmak fikrini ortaya koymuş olmalı ki, böyle siteler var. Hesabınızı ya da hesaplarınızı kapatmak istediğinizde bunu yapmanıza yardım edecek bir kaç siteye örnek vermek istiyorum.


Godelete.com bunlardan biri. Oldukça sade ve kullanımı kolay. Ancak  az sayıda sitedeki hesaplarınızı bu site üzerinden silebilirsiniz. About.me, Ask.fm, Dropbox, Ebay, Facebook, Flickr, Gmail, Instagram, Youtube, Twitter ve benzerleri silinebilecekler listesinde var. Zor hesap silinen siteler için neler yapılabilceği de ilgili linklerde anlatılmış. Ancak "bunlar yetmez, daha çok hesap silecek bir yer var mı?" diye düşünüyor olabilirsiniz.

Bir diğer hizmet de accountkiller.com. Bu sitede hesap silme işi otomatik yapılamayan siteler için de anlatılmış ve yararlı ipuçları verilmiş. Böylece normalde kolayca silinemeyen siteleri de silmek için önerilere ulaşılabiliyor.


deleteyouraccount.com bir diğer seçenek. bu siteden de faydalanarak, hala silemediğiniz hesaplarınız varsa deneyebilirsiniz. Sitede, yerine göre hesabınızı nasıl silebileceğiniz anlatılmış. Eğer mümkünse basit bir link verilerek ilgili sitenin hesap silme kısmına ulaşmanıza imkan tanınmış. Yanlışlıkla sildiğiniz hesapları nasıl geri getirebileceğiniz de bu sitede kimi hesaplar için belirtilmiş.



Justdelete.me en geniş koleksiyonuna sahip olan site. En çok bilinen ve kullanılan site de bu. En önemli özelliği Türkçe desteğinin de olması. Dolayısıyla nispeten kolay bir şekilde, dil bariyerine takılmadan hesap silmenizi sağlıyor. Basit, orta, zor, imkansız olarak dört kısma ayrılmış siteler ve hepsi farklı renkte belirlenmiş.

Ne yazık ki Türkiye'deki alışveriş sitelerinden hesap silmeyi de kolaylaştıran bir site yok. Bir de, ne yaparsanız yapın hesabınızı silemediğiniz siteler bir sorun olarak duruyor. Derler ya, "İnternet'te bir kere iz bıraktınızsa, bir daha silinmez" öyle durumlar için pek yapacağınız bir şey kalmıyor.

Sağlıklı günler dilerim.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Linkedin Nedir?


Bir zamanlar çok belirgin çizgilerle birbirinden ayrılan Sosyal Ağ siteleri arasındaki ayrılıklar giderek belirsizleşiyor. Sosyal Ağlar daha çok kullanıcı toplama yarışında giderek birbirlerinden çok küçük ve neredeyse farkedilemez hale gelen detaylar ile ayrılıyorlar. Böyle bir yarışın kazananı olabilir mi?
Bu blog girdisini bu linkten dinleyebilirsiniz.
Merhaba, 

İş arama, bulma, yeniden arama süreçleri günümüz dünyasının vazgeçilmezleri arasında. Bu konularda çevreniz ne kadar genişse yeni bir iş bulup kendinizi günden güne geliştirmek ve daha iyi bir hayat yaşama şansını yakalamak mümkündür. Çevre genişletme konusunda sanal alemde ne yapılabilir düşüncesiyle 2002 yılında kurulan Linkedin sosyal ağ ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan bir yeni medya sitesidir.

İster istemez içerisine iş ve eleman temin etme gibi konuları da almıştır. Küresel özellikleri bulunduğu için kendi ülkenizin işgücü ile sınırlanmadan kullanıcıları arasından ilgi alanınıza göre geniş bir kesime ulaşabilirsiniz. 

Eski okul, çalışma arkadaşlarınızı buradan bulmanız mümkündür. Sosyal ağların yapısı gereği, arkadaşınızın arkadaşı, diğer sosyal ağlardaki bağlantılardan yakaladıklarınız derken, kendinizi geniş bir sosyal ağ içinde bulabilirsiniz. 

Bir dakika, bunu yapan Facebook değil miydi? Evet, aynen öyleydi ama Linkedin daha formel başlayıp geçirdiği metamorfozda Facebook tipinde bir şeye döndü. Öncelikle, 20 civarında dili destekliyor. İçlerinde Türkçe de var. Dolayısıyla, giderek daha çok Türk kullanıcı tarafından ilgi görüyor. Oyunları içinden çıkartırsanız Facebook ile Linkedin birbirine çok benzeyecektir. Başta da söyledim ya, giderek sosyal ağ siteleri birbirlerinin alanlarına giriyor diye. Sanırım yakında birinde ne imkan varsa, diğerinde de olacak.

O halde Linkedin'in farklarına değineyim biraz. Öncelikle kullanıcı davranışları sınırları belirginleştiriyor ya da ortadan kaldırıyor. Yani burada genellikle profesyonel konularda paylaşımlar yapılıyor. Gündelik siyasi, magazinsel konulara pek rastlamıyorsunuz. Dolayısıyla böyle konuları pek paylaşmıyorsunuz da. Söz gelimi CRM, yani müşteri ilişkileri yönetimi üzerine bir makaleyi okuduktan sonra beğenmişsem, altındaki sosyal medya ikonlarından mavi "in" yazan, yani Linkedin paylaşım tuşuna basıveriyorum. Gazete sitelerinde genellikle aklımın ucundan bile geçmiyor aynı tuşu kullanmak. Sosyal içerik paylaşımı konusunda, kullanıcıların tercihleri benim gibi midir bilemiyorum ama, hislerim ve davranışlarım bu sitede farklılaşıyor.

Hemen güzel bir yanına da değineyim. Bir başkasını nitelikleri nedeniyle övmek ve o niteliklerinden başkalarına bahsetmek, o kişiyi teşvik edici ve yapanı da alçak gönüllü ve takdir eden konumuna taşımaktadır. Bir süredir Linkedin, bu imkanı kullanıcılarına tanıyor. Siz özelliklerinizi yazıyorsunuz, profilinize gelen tanıdıklarınız da uygun gördüklerini onaylıyor. Sonuçta, başkaları tarafından onay almış, yetkinliklerinizden oluşan bir liste ortaya çıkıyor. Objektifliği tartışma götürür. Yine de, bir iş fırsatı için, böyle bir envanter, güzel referans olabilir. 

İlgi duyduğunuz alanlarda, haberleri ve deneyimleri paylaşmak işinize yarayabilir. Kariyerinizi yeniden yapılandırabilir, ağınız sayesinde belki yeni bir iş bulabilirsiniz.

İş ilanları vermek mümkün. Tabi belki de ilk iş ilanınızı hazırlarken sitenin gelir modeli ile tanışmanız söz konusu olabilir. Çünkü, iş ilanı vermek için bir bedel ödemeniz gerekiyor. 200 ülkeden, 225 milyondan fazla kullanıcısı olduğuna göre, verdiğiniz paranın karşılığını almanız mümkün belki, ama aynısını Facebook daha fazla kişiye ulaştırıp, üstelik bedavaya yapabilirse neler olur diye merak ediyorum.

Gelelim benim biraz kızdığım ama daha çok şaşırdığım, insan kaynakları sitelerine. Yıllardır önlerinde duran sosyal ağ sitesi örneklerine rağmen bu konuda dişe dokunur bir şey yaptıkları pek söylenemez. Ellerinde dev CV havuzları var. Ancak bu büyüklükte veriyi elde tutmak o veriyi değerli kılmıyor. Aksine, hızla elinizdeki CV'ler eskiyip değersizleşiyor. Büyük veriyi oluşturmak önemli ama içindeki değeri işe yarar kılamadıktan sonra, bunun fazla bir anlamı yok. Büyük veri, çöp yığınına verilen isim değil. İşe yarayan ve değer yaratıp, size de kazanç sağlayan veri, büyük veridir. 

Linkedin sunucuları, uzunca bir süredir yoğunluk nedeniyle sorunlar yaşamanıza neden olabiliyor. Umarım, yakın zamanda sunucu tarlalarını dünya üzerinde uygun yerlere dağıtarak, bu tür sorunları giderebilirler. Yeni Medyanın sosyal ağ siteleri, kendileri de gerçek anlamda ağın bir parçasını oluşturmak zorundalar gibi görünüyor. Facebook ve Google bu konuda iyi örnekler sergiliyorlar. Ancak onların ekonomik olanaklarına sahip olmak da pek kolay değil tabi.

İşin özü basit aslında. İster İnsan Kaynakları sitesi olun, ister Sosyal Profesyonel Ağ sitesi, yapmanız gereken basit bir şekilde iş arayan ile işgücü arayanları bir araya getirmek. Elde büyük veri olunca, bunu değerli ve kullanışlı kılmanın yolu, bu veriyi en iyi şekilde değerlendirmek ve tarafları buluşturmak için gereken başarılı site yönetimini yapmak. Bir insan kaynakları sitesi, "head hunter" yani kafa avcısı gibi davranmayı becerdiği ölçüde başarılı olabilir. Yani işe en uygun adayı belki de o adayın haberi bile olmadan bulup, tarafları birbirine bağlamadıktan sonra ağ olmamanın ne anlamı var?

Bakalım bunu önce kim becerecek?

Linkedin konusunda, özetle söylenebilecek şu. Her şeyden biraz bulabileceğiniz bir Profesyonel Sosyal Ağ sitesi. Tabi bu kadar karışıklığın içerisinde kendinizi kaybetmezseniz. İş bulma konusunda yeterliyseniz, zaten her ortamda iş bulursunuz. Gelir Modeli üzerinde yeterli düşünülmemiş ama belki de böylesi daha saydamdır. 

Profilinizi görüntüleyenlerin tam listesini görmek,
InMail ile istediğiniz kişiyle doğrudan iletişime geçmek,
Genişletilmiş profilleri görmek,
Daha fazla arama filtresi ve sonucu edinmek isterseniz aylık yaklaşık 100 lira ödemeyi göze almanız gerekiyor. Pek azımsanacak bir bedel değil. Ama "ödemeye değer mi", diyebilmeniz için bu siteyi kullanmayı öğrenmeniz gerekiyor.

Başarılı bir iş hayatı ve sağlıklı günler dilerim.
----

Linkedin fazlasıyla ciddi geliyorsa bir de şunu izleyin!

Stajyerlerin flashmob etkinliği ;)

16 Eylül 2013 Pazartesi

Sosyal Gürültüde Kaybolmak

Günün büyük bölümünü, bir ya da daha fazla sosyal medya sitesinde geçirip yorulanlardan mısınız? Ya da ilk başlarda büyük keyifle takip edip, paylaşımlarda bulunduğunuz sosyal ağ artık sadece kuru gürültü gibi mi geliyor size de?
Yalnız değilsiniz.

Merhaba,

Bir zamanlar sosyal ağ siteleri, arada sırada tanıdıklarınız neler yapıyorlar diye göz attığınız yerlerdi. Akıllı cihazların da yardımıyla, hem sizin hem de çevrenizin sosyal ağ sitelerine daha fazla katkı yapması iyi güzel. Ancak bu durum sizi, gözü devamlı olarak ekranda olan bir tür zombiye çeviriyorsa bu pek de hoş değil. Verimliliğimizi artıran bilgisayarlar ve akıllı cihazlar, sosyal ağlar yüzünden bir tür sanal hapisaneye çeviriyor hayatımızı.

Öncelikle, bunun bir süreliğine geniş kitleleri etkileyip geçecek ve yerini bir başka akıma bırakacak bir pop kültür olma ihtimalini aklımızdan çıkartmayalım. Zaten yavaş yavaş bıkkınlık belirtilerini çevremizde görmüyor muyuz?

Sosyal ağlarda takip ettiğiniz ve sizi takip edenler dört haneli sayılara ulaştığında, bir tür gürültü kirliği yaşamaya başlayabilirsiniz. Özellikle Twitter gibi basitliği esas edinmiş ve belki de bu yüzden kullanıcılarına daha derli toplu bir akış sağlamayan bir ağ söz konusu olduğunda bu gürültüyü iliklerinize kadar hissedebilirsiniz. Her baktığınızda tanımadığınız ama takip ettiğiniz (!) bir çok kullanıcının akışta paylaştıkları arasından size yakın gelenlerin yazdıklarını okumak için zaman geçirmek bir tercih. Gürültü bombardımanı işte o zaman daha çok hissediliyor. Diğer bir tercih ise, böyle çok takipçiniz olduğunda "barba"ya kulak tıkayıp sadece kendi düşüncelerinizi paylaşmak. Twitter'da daha çok yazan kullanıcılardan biriyseniz, size tepki verenleri kolayca görme imkanı her nasılsa sağlanmış. Böylece daha insanca, yani karşılıklı fikir teatisi yapmak mümkün oluyor. Aksi taktirde, avaz, avaz bağıran bir kalabalıkta ne kadar önemli ya da güzel olsa da sizin çığlığınız da pek duyulmuyor tabi. Bu yönü ile Twitter'ı milyonlarca insanın bağırıp durduğu bir tür Cehenneme benzetiyorum. Sanki sosyal medyada toplu bir acı çekiyor gibiler. Tabi bu durum bütüne baktığımda hissettiklerim. Oysa takip ettiklerimiz arasından oluşturduğumuz gruplara kolay ulaşılabilseydi pekala bu durumun önü alınabilirdi.

Facebook, bu olumsuz durumun farkında sanırım. Nasıl olmasın? Friendfeed bunu yıllar önce halletmişti ve şimdi Facebook'un bünyesinde. Belki de bu nedenle, akışınızda ne kadar çok takip ettiğiniz olursa olsun sadece belli bazı güncellemeleri görmenize izin veriyor. En çok etkileşim içerisinde olduğunuz kişilerin, bazı paylaşımlarını size gösterip, bir tür sahte Cennet yaratıyor. Arka planda ise kaynamaya devam eden Twitter benzeri gürültü devam ediyor. Ancak en azından gözlerden uzak kalıyor.

Biliyorum biraz karanlık bir tablo çizdim, ancak yeni medyanın devamlı olarak iyi yanlarını öne çıkartmak da çok doğru değil. İnsanın biraz huzur duymak adına, zaman zaman bu kaosdan uzaklaşıp başka uğraşlar edinmesi, kendini dinlemesi, kendini araması daha yapıcı olabilir. Yaşam içerisinde, bir düşünsel yolculuk yapıyor ve kendimizi geliştiriyoruz. Bu yolculukta sosyal medya kesinlikle amaç değil. Belki ara ürünlerimizi paylaştığımız, yeni insanlar ve dünyalar tanıdığımız bir araç. Eğer bu bağlantıyı kopartmamayı başarabilirsek sosyal medyada bir bağımlı değil, bir kullanıcı olabiliriz.

Bloglar, mikro bloglara göre, daha özgür ve içerikleri daha kalıcı. Birkaç saat Facebook güncellemelerinde dolaşmak yerine, güzel bir yazıda düşüncelerinizi paylaşmak daha verimli ve yapıcı olabilir. Yine de Twitter, Facebook, Google+ ve benzerleri bloglara ciddi trafik sağladıkları için önemli bir işe yarıyorlar. Bu nedenle haklarını da vermek gerek. Yarattıkları trafik blogları canlandırıyor.

Sözün özü, zaman zaman gözünüzü ekrandan kaldırın. Çevrenize bakın. Dikkat ederseniz yakın çevrenizde gerçek hayatta olan biteni de yakalarsınız. Anı yakalayın! Bir daha o anı yaşamanız mümkün değil.

Yakın çevrenizdekilerle de bağlı ve sosyal kalın. İyi günler dilerim.

11 Eylül 2013 Çarşamba

Fotoğraflarınız Yerinizi Belli Ediyor


Akıllı telefonlar ile fotoğraf çekmek ve bunları sosyal medya sitelerinde paylaşmak sıradan günlük uğraşlarımızdan. Peki ya çektiğiniz fotoğraflar, yerinizi kötü niyetli kişilerin kullanımına sunuyorsa ne olacak?

Merhaba,

Yeni akıllı cihazlarımıza giderek daha çok ısınıyoruz. Bu arada daha önce hiç başımıza gelmedik durumlar da bizi bekliyor olabilir. Örneğin, akıllı telefonlar çektiğiniz fotoğraflara yer bilgisini ekliyebiliyor. Böyle çektiğiniz fotoğrafları sosyal medya sitelerinde paylaştığınızda fotoğraf üzerindeki bilgiye dayanarak kötü niyetli kişiler yerinizi tespit edebilirler.

Hemen endişe etmeyin. Ev işyeri gibi yerlerde çektiğiniz fotoğraflarınızı pek sosyal medya sitelerinde paylaşmıyorsanız sorun yok. Yine pek çok fotoğraf paylaşım sitesi de durumun farkında ve siz özellikle istemedikçe yer bilgisini başkalarına göstermiyorlar. Örneğin Google+ üzerindeki fotoğraf paylaşım kısmı böyle. Yahoo'nun fotoğraf paylaşım için kullanıma sunduğu sosyal ağ sitesi Flickr üzerinde konum bilgisi olsa da fotoğrafları diğer kullanıcılara gösterirken bu veriyi siliyor. Facebook da yüklenen fotoğraflar üzerindeki kritik benzer bilgilerin tamamını kaldırıyor. Twitter da aynı şekilde fotoğraf üzerinde kayıtlı bilgileri kaldırıyor. Ancak üzerinde konum bilgisi taşıyan fotoğrafların anlık olarak bu bilgiyi içerir vaziyette bir sosyal ağda paylaşılması sorun olabilir. Yine de dikkatli olmakta fayda var.

Aslında konum bilgisini yeni nesil fotoğraf makinelerinden bazıları da fotoğraflara ekleyebiliyor ancak akıllı cihazların İnternet ile devamlı bağlı olmaları ve üzerlerindeki konum belirleme donanımları sayesinde bu bilgiyi fotoğraflara eklemeleri oldukça kolay. Yine de ayarlardan bu özelliği isterseniz kapatabiliyorsunuz. Ancak fotoğraf üzerinde bu tür bilgileri bulundurmak oldukça kullanışlı da olabilir. Özellikle çektikten yıllar sonra incelerken fotoğrafın ne zaman ve nerede çekilmiş olduğu bilgisine ulaşabilmek işe yarayabilir. "jpg" veya "jpeg" uzantısı olan fotoğraflar EXIF denilen bu bilgileri fotoğraf dosyası ile birlikte kaydeder. Sadece konum bilgisi değil, fotoğrafın çekildiği anda odak uzaklığından, ışık hassasiyetine kadar pek çok detaylı bilgi fotoğraf ile birlikte kaydedilir. Dolayısıyla lazım olduğunda işinize yarayabilecek pek çok bilgiye ulaşmak güzel olabilir.

İşin ilginç yanı konum bilgisi kişisel güvenlikle bu kadar ilişkilendirilirken aynı zamanda sosyal medya'da paylaşımın başlı başına konusu da olabilmektedir. Bu konuda en bilinen konum paylaşımı üzerine kurulu sosyal ağ Foursquare ismini taşıyandır. Bu ağda kullanıcılar gittikleri yerde bulunduklarını bildirebilir, dilerlerse bu bildirime fotoğraf, yorum ekleyebilirler. Gittikleri yer henüz sistemde yer almıyorsa konumu ekleyebilirler de. Bu sayede sosyal ağ hem dünyadaki en geniş konumlar ile ilgili büyük veriye (big data) sahip olmuş, hem de reklam ve konumların sahiplerinin çeşitli etkinlikler düzenleyebilmek adına konumları üzerinde işlem yapmaları için talep edilen bedel üzerinden sürdürülebilir gelir elde etmektedir. Facebook da her türlü sosyal ağ özelliğini üzerinde bulundurabilmek adına buna benzer konum paylaşımı özelliğini kendi bünyesinde bulundurmaktadır. Yine Twitter da eğer izin verirseniz konum bilginizi gönderinizle birlikte almakta ve bunu yerel tartışma konularının neler olduğu gibi istatistikleri oluştururken kullanmaktadır.

Konumumuzun anlık olarak bilinmesi konusu bizi rahatsız edebilir. Bu durum insanlık tarihinden gelen deneyimlerimizden kaynaklanıyor olabilir. Biraz da 1984 romanında işlendiği gibi büyük bir güç tarafından devamlı izlenmek durumu  bize karşı kullanılabileceği endişesi doğurduğundan dolayı, rahatsız oluyoruz. Ama fotoğraflar bu izlenme konusunda oldukça masum kalıyor.

Konum bilgimizi en güncel olarak tutan cihazlar 1995'den bu yana kullanmakta olduğumuz telefonlar aslına bakarsanız. Cep telefonları hücresel tasarımları gereği çevrelerinde bulunan tüm telefon vericileri ile devamlı olarak haberleşirler. Ne kadar çok verici ile bağlantı kurarlarsa o kadar kesin olarak yeriniz bu veriden faydalanılarak tespit edilebilir. Dolayısıyla özellikle büyük şehirler gibi yoğun şebeke yapısının olduğu yerlerde konumunuz kesine yakın olarak bilinebilir.

Bu bilgiler ışığında sanırım fotoğrafların üzerinde kaydedilen bilgilerin biraz dikkat sarf edilerek zararsız kılınması mümkündür. Yeter ki biraz dikkatli olalım.

İyi günler dilerim.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Twitter Özellikleri




Merhaba,

Twitter ile dizimize devam ediyorum ancak öncelikle güncel sayılabilecek bir gelişmeden söz etmek istiyorum. Mayıs 2013 ayının 3. haftası Yahoo'nun ünlü blog sitesi Tumblr'ı 1.1 milyar dolara satın alması ve bu satın almadan sonra "siteyi batırmayacağı"nı açılması ile sarsıldı.

Takip eden günde yine Yahoo'nun sahip olduğu Flickr fotoğraf sitesi kullanıcılara verdiği bedava depolama alanını 1 terabayt'a çıkardığını duyurdu. Kafanızda kolay canlandırabilmeniz için 6 megapikselde çekilmiş 500 binden fazla fotoğrafı siteye yükleyebileceğinizi söyleyeyim. Tabi eskiden kalma aylık 300 Megabayt yükleme sınırının devam etmesi halinde bu kotayı doldurabilmek için 250 yıldan fazla uğraşmanız lazım. En azından torunlarınıza bırakacak bir yükleme işiniz olur fena mı? Şaka bir yana sanırım bu eski yardım sayfasında yazanları kısa süre içerisinde düzeltir Yahoo. Hemen belirteyim, geniş kullanıcı kitlesi durumdan haberdar olup Flickr'a üşüşünce sistem aşırı yükten bir süre devre dışı kaldı. Yine yeni sistemde sosyalleşme belirtilerinin öne çıkması, Yahoo'nun oyunu kuralına göre oynamak istediğinin bir belirtisi sayılabilir.

Böylece Sosyal Medya konusunda bir süredir yerinde sayan Yahoo'nun bu hamlesinden sonra gözlerin Google'a döndüğünü söyleyebilirim. Daha iki hafta kadar önce resim, posta ve bulut depo alanı toplamını 15 GB'a çıkartarak birleştiren Google'ın böyle bir atak karşısında depolama alanı konusunda duruşunu değiştirebileceğini düşünüyorum. Sanırım Google, veri tarlalarına biraz daha yeni sabit disk ekleyecektir.

Blog dünyasında niş sayılabilecek bir alanda yoluna devam ederken çılgın bir bedelle satın alınan Tumblr'dan sonra, siz varın Twitter gibi başa güreşen bir Yeni Medya sitesinin ne kadar değerlendiğini kafanızda canlandırın. Halka arzdan sonra %30 değer kaybına uğrayan ve bu durum karşısında bir şeyler yapmaya başlayan Facebook'u da düşününce, Yeni Medya dünyasında bu yaz ilginç gelişmeler yaşamayı bekliyorum. Sanırım kullanıcılar açısından da keyifli bir dönem yakın görünüyor.

Tekrar konumuz Twitter'a dönelim.

Twitter'ın sade ve anlaşılabilir yapısı, Facebook karşısında önemli bir avantaj sağladı. Kolay kullanım yanında takip özelliği önemli bir başlangıçtı.

Hashtag
Ancak "#" diez ya da numara işareti ile başlayan kelimeler çok önemli bir gelişmenin anahtarı oldu. Artık kelimeler aranabiliyor ve bu kelimeler önem ve güncelliklerine göre sıralanabiliyordu. Böylece Twitter eğilimleri ortaya çıkmış oldu. Trends denilen eğilimlere bakılarak Twitter'da bahsedilen konulardan dünya ve yerel gündem ortaya çıkıyordu. Yeni Medya'da müthiş bir gelişme böylece ortaya çıkmış oldu. Bir süre sonra yerel eğilimler de kullanıcılara açıldı.

Twitter yapısındaki bu önemli gelişmenin olumsuz yönü manipülasyona açık olmasıydı. Trends'de yer alıp dünya gündemine oturabilme imkanı sonuna kadar kullanılınca, Twitter eğilimler konusunda üst seviyede bir moderasyon sistemini devreye aldı. Milyonlarca kullanıcı tarafından oluşturulan içeriğin Twitter gündeminde suni gündem oluşturmaması için gereken gücü ve dikkati, varın siz düşünün. Bu durumun sistemin özgürlükçü yapısına da bir yere kadar kötü etkisi olduğunu söylemek mümkün. Ancak, sanırım Twitter tamamen erişim engellemesine gidebilecek olan bizimki gibi ülkelerin tepkilerini önlemek için böylesi bir davranış şeklini geliştirdi.

Hashtag her ne kadar deneyimli Twitter kullanıcıları tarafından yoğun olarak kullanılsa da eğilimler konusunda gerçek zamanlı güncellemeler yapabilmek ve bunu Twitter'ın sol tarafındaki ilgili yerde gösterebilmek için sadece diez ile başlayanlar değil, an itibariyle yoğun olarak kullanılanlar da arama makinesinin görmesi gerekenlere eklenince, Twitter eğilimleri daha doğru sonuçlar verecek şekilde yeniden düzenlenmiş oldu.

Hashtag sayesinde, siz de güncel konudaki görüşlerinizi belirtirken daha fazla göze görünebilirsiniz. Bunun dönüşü daha çok takipçi olabilir. Popüleritenizi artırmak ve daha çok okunabilmek için hastag kullandığınız gönderiler işinizi kolaylaştırırlar.

Big Data
Ortaya çıkarılan verilerin büyüklüğü düşünülünce İnternet'teki diğer herşeye göre çok daha ilgi isteyen büyük veri yaratan Twitter'ı gönülsüzce izleyen Google eskisi kadar böyle şeylere dikkat kesilmeyecek şekilde algoritmasını yeniden düzenledi. Bu durum, organik trafiği biraz vursa da ekranlardan ve akıllı mobil cihazlardan devamlı takipte olan kullanıcıları çok etkilemedi.

Yeni Medya içeriğini oluşturan kullanıcıların istemedikleri bir şeyi yapmak çok kolay değil. Dolayısıyla, çok ve yaygın kullanılsa da servisler bir kulaklarını kullanıcıdan gelen tepkilere açık tutmak zorundalar. Kullanıcılara rağmen istenmeyen bir değişikliği gerçekleştirmeden önce iyi bir muhasebe yapmak varlığını sürdürebilemek için de bir zorunluluk.

İnternet'te ölçek önemli. Dolayısıyla, büyük olmanın gereği de, her yerde olmak. Yahoo'nun son atağı, daha önce yaşanan Google hizmet güncellemeleri ve Facebook'un gerçekleştirdiği görünüm güncelleştirmesi ve optimizasyon Yeni Medya'yı günden güne daha ilgi çekici hale getiriyor. Zaman zaman güncel gelişmelere değinmeye devam ettiğimiz dizimizin bir sonraki bölümünde Twitter özelliklerinden bahsetmeye devam edeceğim.

İyi günler dilerim.

10 Mayıs 2013 Cuma

Facebook İçindekiler ve Bazı Püf Noktaları




Merhaba, Yeni Medya alanında Facebook'dan bahsetmeye devam edeceğim.

Facebook hayata ilişkin ilginç ne varsa içeriğine dahil etme çabasında. Dolayısıyla İnternet'te ne ilgi çekiyorsa, Facebook'u onun peşinden giderken görmek şaşırtıcı değil. Bu durum karşısında Google gibi rakip devler cevabı, kendi yatay sosyal ağlarını kurarak verirken, pek çok dikey ağ kendi alanında ilerlemeye çalışıyor. İster istemez böyle ağların trafiğini kendisine çekemediğinde Facebook çareyi kendi bünyesine dahil etmekte buluyor. Bunlara, Friendfeed ve Instagram örnek verilebilir. Bir de dikey ağ gibi olup da aslında hedefleri Facebook gibi olmak olan devlerden Twitter'ı unutmamak lazım. Yeni Medya serisi içerisinde hepsine yer vermeye çalışacağım.

Biraz da Facebook'un içinde neler olduğuna bakalım.

İlk olarak bolca fotoğraf var, kişiler etiketlenebiliyor ve bu fotoğraflar beğeniye ve yorumlara açık. Tabi derinlerde bir yüz tanıma yazılımı da çalışıyor. Milyonlarca fotoğrafın sahibini yavaş yavaş öğreniyor Facebook. Aynısını Google da yapıyor. Burada komplo teorilerine girmeyeceğim, ama aklınızın bir köşesinde kalsın. Belki de bir gün sosyal medya siteniz sizi gözünüzden tanıyacak, kim bilir?

Video yüklemek de sosyal sitelerin olmazsa olmaz özelliği. Facebook içerisinde aynen fotoğralar gibi hareketli sesli görüntüleri paylaşmak ve bunlardaki kişileri etiketlemek, yorumlar yapmak mümkün.

Armağanlar var. Daha ilk açıldığı zamanlardan kalma bu gelir modeline göre; küçük bir çizimden ibaret olan hediyeyi 1 dolar karşılığında istediğiniz kişiye verebiliyordunuz. %50'si sevgililer gününde satılan bu sanal hediyelerin hiç de azımsanmayacak ölçüde gelir getirmesi doğrusu şaşırtıcı.

Kullanıcıların birbirleri ile alışveriş yapabildikleri pazar yeri erken dönemde Facebook'a gelir sağlamasa da kullanıcı çektiği ve biraz da eBay gibi bu işten kazanç sağlayanları üzdüğünü söyleyebilirim.

Etkinlikler ile kullanıcılar istedikleri kişileri davet etikleri bir etkinlik düzenleyip kaçının katılacağını öğrenebiliyor. "Arap Baharı" gibi beklenmedik bir etkisi de olduğuna göre işe yarayan bir özellik sanırım. Hayatı Facebook'da geçen çokça arkadaşınızla birlikte bir şeyler yapmak, bir yerlere davet etmek için iyi bir özellik. Ancak milletçe böyle programlı olmayı pek sevmediğimizden fazla kullanmadığımız bir hizmet. 

Mesajlaşma özelliğini, hem anında mesajlaşmak, hem elektronik posta olarak kullanabilmek mümkün. Ek olarak sesli, görüntülü mesajlaşmak da olmazsa olmazlardan. Üstelik bütün bunları aynı anda birden fazla kişiden oluşan gruplar halinde de yapabilirsiniz.

Takip özelliği ile arkadaş olmasanız da birini takip etmek ve paylaştıklarını görüp yorum yapmak Facebook'un yeni sayılacak özelliklerinden. Takip, kulağa biraz garip gelse de aslında Twitter gibi sosyal medya sitelerinden eksik kalan yanın tamamlanması olarak yorumlanabilir. Tabi takip ettiğiniz kişi istediği anda sizin onu takip etmenizi önleyebilir. Laf aramızda diğer karışık özellikler gibi bunu da yapmak için menüler arasında biraz çabalamanız gerekekiyor. 

Gizlilik ayarları Facebook'un en karışık alanı olmasının yanında vazgeçilmeyecek özelliklerden. "Sosyalleşeyim, paylaşım yapayım" derken sizi rahatsız edebilecek kişiler ve durumlardan uzak durmanız için en çok önem vereceğiniz kısım burası. Yabancı gözlerden uzakta durmak için mümkün olan tüm ayarları kullanmak biraz deneyim gerektiriyor. Ancak Facebook'a sosyalleşmeye geldiğinizi ve Facebook felsefesinin çok gizlenmenize imkan vermediğini unutmayın!

Beğen düğmesi. paylaşımlara verilecek en kolay ve zahmetsiz tepki yolu. Facebook'un pek çok güncel özelliğinin geldiği yer olan Friendfeed'den miras. Facebook gelişmekte olan Friendfeed sosyal medya sitesini ve ekibini bünyesine aldığında pek çok özellikle birlikte "beğen" yani "like" butonunu ekleyerek Sosyal Medya'da büyük bir etkiye neden oldu.

Reklamlar Facebook'un en güzel gelir sağladığı kısım. Reklamını yapmak istediğiniz her hangi bir ürünü, sayfayı, web sitesini kolayca bu yolla tanıtabiliyorsunuz. Gösterim Başına Ücret veya Tıklama Başına Ücret seçeneklerinden biri ile reklamınızı hazırlayıp yayınlamaya başlayabiliyorsunuz. Reklam bütçenizi belirleyip, sonucunu da ölçebileceğiniz güzel bir sistem. Google da benzerini kullanıyor.

Oyunlar Facebook'un uygulamalar kısmının en şişkin bölümü. Bir ara sanal tarlasını en iyi durumda tutmak için gece kalkıp ürün hasatı toplayanlar olduğunu düşününce bu oyunlar kısmının neden çok tuttuğu gayet açık sanırım. Tabi oyunların da güzel gelir getirdiğini belirtmek lazım. Oyunda kullanılan ufak tefek parçalar için bedelini verip satın alan oyuncular böylece tamamen sanal alış veriş yaparak ekonomiye katkı veriyorlar.

Başlıca bahsetmek istediğim Facebook özellikleri bunlar. Ancak bunlardan başka hizmetlerin olduğunu ve zamanla bunlara yenilerinin eklenebileceğini belirtmek isterim.

Facebook bütün bunları bünyesinde bulundurmak için sunucu tarlalarına ihtiyaç duyuyor. Bir de yedekler, denemeler yapılan makineler girince işin içerisine ABD'de bir kaç alan bulundurmak yanında, Avrupa ve Asya'ya yayılmak kaçınılmaz oluyor tabi. Ancak yine de Google'ınkilerin yanında Facebook sunucularının sayısı daha az.

Artık sadece masaüstü ya da taşınabilir bilgisayarlarla değil akıllı telefonlar, tabletler ile de Facebook'a ulaşılabiliyor. Eğilimin bu yönde olmasına bakılırsa Facebook'a her yerden ulaşabilmeyi de seviyoruz. İnternet'e erişen cihazlar ile sanki uygarlığın tüm birikimini cebimizde taşıyoruz.

Facebook'u sonuç itibariyle genişçe bir meydan gibi düşünün. Buradaki görünürlüğünüz size arkadaşlarınızla sınırlı gibi gelse de durum böyle değildir. Gizlilik ayarlarını çok sıkı hale getirmediyseniz, arkadaşlarınızın arkadaşları ikinci dalgada etkinliklerinizi görebilir. Paylaşımlar sayesinde kendi zaman akışınızda paylaştığınız içerik meydanın en uzağında duranların bile ekranlarında görülebilir. Bunu unutmadan, milyonlarca gözün önündeymişçesine hareket etmeniz yararınıza olacaktır. Unutmayın ki İnternet'te her hareketinizle iz bırakırsınız. Bu izlerden faydalanarak size ulaşılabilir.

Dizimizin gelecek bölümünde Yeni Medya sitesi Twitter konumuz olacak. 

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Facebook Nedir?



Merhaba, dizinin bu bölümünde sizlere Facebook'dan bahsedeceğim.

Harvard Üniversitesi'nin 2003'de diğer bazı üniversiteler gibi bir tanıtım kataloğu yoktu. Bu kataloglar ya basılı oluyor ya da online olarak erişiliyordu. Öğrencinin resmini ve tanıtım için bilgilerini içeren bu kataloglar, öğrenim yılı başında öğrencilere dağıtılıp, birbirlerini tanımaları, böylece daha kolay sosyalleşmeleri amaçlanıyordu. Bu katalogların adı Face Book'du.

2000'li yılarda "hot or not" yani "çekici ya da değil" gibi sitelerde isteyenler fotoğraflarını paylaşıyor, siteye girenler de örneğin 1 ile 10 arasında puan vererek bu resimleri değerlendiriyorlardı. 2004'ün başında Harvard Üniversitesi Öğrencisi Mark Zuckerberg, sadece üniversitesinin öğrencilerine açık olarak online beğeni sitesi Facemesh'i açtı. Mark, üniversitenin yerel ağını kırarak, Harvard yurtlarında kalanların resimlerini sistemden çekip yeni sitesine yükledi. Böylece öğrenciler aralarından en çekici kişileri oylamaya başladılar. Viral olarak yayılan haber bir anda o güne kadar görülmemiş bir trafik yarattı. Sanırım Zuckerberg'in kafasında şimşekler o anda çakmaya başlamıştır.

Site, kısa süre sonra üniversite yönetimi tarafından kapatıldı. İzinsiz alınan içerik, telif hakları, sitenin hacklenmiş olması gibi olumsuz durumlar kapatmaya gerekçe gösterildi. Ancak diğer yandan bakarsanız otaya çıkan site o güne kadar yapılmamış önemli bir yenilik içeriyordu. Sanırım biraz da bu nedenle Mark'ın fazla üzerine gidilmedi.

Bu başlangıç Mark'ın daha gelişmiş bir site yapmasına neden oldu. Böylece The Facebook ortaya çıktı. Artık kullanıcılar kendi bilgilerini kendileri giriyor ve bu sayfalara diğer kullanıcılar tarafından yorum yapılıyordu. Sonradan sitenin ismindeki "the" düştü. İşte karşınızda Facebook!

Kısa sürede Birleşik Devletlerin tüm üniversiteleri Facebook'a dahil oldu. Ardından da liseler de sisteme erişmeye başladılar.

Aynı dönemde bazı şirketler kervana eklendiler. İçlerinde Apple ve Microsoft da vardı. Özellikle şirketler, nasıl kayıtsız kalsınlar? Bu kadar potansiyel müşteriyi kolayca bulmak fırsatı hiç tepilir mi?

2006'nın sonunda Facebook 13 yaş üzeri tüm dünya vatandaşlarına ve şirketlere açıldı. 2007 sonuna gelindiğinde 100 bin kadar şirket de artık Facebook kullanıcısı olup müşterilerine bu yolla ulaşmayı seçmişti. Bu sırada 240 milyon dolarla %1,6 hissesini Microsoft satın aldı. Artık reklamlardan elde edilen gelir giderek artıyordu. 2009'da Facebook ilk kez kâra geçmeye başladı. Aralık 2011'e gelindiğinde Google'dan sonra Amerika'nın en çok erişilen sitesi Facebook olmuştu. 

Artık İnternet'te Sosyal denildiğinde ilk akla gelen Facebook'du. Ensesindeki soluğu hisseden Google da kendi sosyal ağ denemelerini aynı dönemlerde kullanıcılara açtı. Ama bunlar pek bir başarı kazanamadan birer birer kapandılar. Ta ki Google Plus'a kadar bu durum böyle devam etse de Google tüm gücünü ve hizmetlerini kendi sosyal ağına akıtarak sonunda önemli bir kitle tarafından kullanılan bir hizmeti tutturdu. Ancak sanırım bundan başka bir zaman bahsetmek daha uygun olur.

Dönelim Facebook'a:

Mart 2012'de Facebook uygulama merkezini açtı. Böylece akıllı telefon kullanıcıları için uygulamalar hizmete girmiş oldu. Artık sadece bilgisayar karşısında değil gittiğiniz her yerde Facebook'a bağlıydınız. Böylesi bir bağımlılığı kimileri madde bağımlılığına benzetiyorlar. Hatta bağımlılar için rehabilitasyon programları bile medyada gündeme geliyor zaman zaman. Bu da Facebook'un diğer yüzü olarak aklımızın bir köşesinde kalsın.

Nisan 2013'e gelindiğinde dünya çapında 1 milyar 110 milyon kullanıcıya ulaşıldı. Kullanıcılarından bir ülke oluşturulsa, dünyayı dize getirecek bir kalabalık öyle değil mi? Aynı dönemde ülkemizden tam 32.438.200 kullanıcı Facebook dünya sıralamasında İngiltere'nin ardından 7. sıraya oturmamıza neden oldu. Neredeyse Türkiye'de her 10 kullanıcıdan 9'u Facebook'a kayıtlıdır. Böyle bir hizmeti hala kullanmıyorsanız tekrar düşünün!

Dizinin gelecek bölümünde Facebook'da neler yapılabileceğinden bahsedeceğim.

Tekrar görüşmek üzere.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Google Plus Çöp İçerik Cenneti Mi?


Google Plus çok kısa sürede inanılmaz bir çıkış yaptı. Gerçekten bunun bir başarı olduğu düşünülebilir. Kullanıcı sayısı bir anda çılgınca artan bu sosyal medya sitesi Facebook benzeri bir yapı yakalayıverdi. Ancak bir fark var. Facebook'daki arkadaşlarımızı neredeyse birebir tanıyoruz. G+ ise tanımadığımız ve dilediğimizce çevrelerimize eklediğimiz insanlarla dolu. Diğer fark ise daha iyi ve kolay kullanılabilir arayüz. Mobil uygulamasını da unutmamak lazım tabi.

Beni en rahatsız eden özelliklerden biri, daha önce pek çok sosyal paylaşım sitesinde paylaşılmış içeriğin yağmur gibi yağması. Kullanıcılar, adeta yıllardır biriktirmiş oldukları hareketli gif'leri eteklerinden döküyorlar. Paylaşılan diğer içerik deseniz, onlar da neredeyse tamama yakını naftalin kokuyor.

İnternet dünyasına çok emek vermiş IT girişimcisi bir dostum, "çöplük" olarak nitelendiriyor G+ ortamını. Galiba çok da haksız sayılmaz. Özgün içeriğe G+'da rastlamak pek mümkün olmuyor.

Sanırım akıllı hareketlerden biri G+ içine oyunları eklemek oldu. Ancak bu da Facebook'dan çok farklı bir hareketlenme sağlayabilecek bir manevra değil.

Sanırım acele etmeden gelecek diğer adımları da beklemek lazım.

G+ birden bire çok büyüdü dedim ya. Bakalım bunu avantaja dönüştürebilecek mi? Sanırım bu konuyu düşünmüşlerdir. Hazır daha önceki denemelerinde yakalayamadıkları kullanıcı sayısını bulmuşlarken bunu iyi değerlendirseler iyi olur.

Hadi Google göster kendini.

Simurg

Simurg, Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix olarak isimlendirilen efsanevi kuşlar bana göre aynı adrese çıkan küçük farkları olan bir tür kültürel i...