Ataturk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ataturk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2013 Pazar

Atatürk'ün Bazı İlginç Özellikleri


Atatürk hakkında pek bilinmeyen ve belki de onu bizlere yaklaştıran yönlerinden bahsetmek istiyorum.

Merhaba,

Mustafa Kemal Atatürk’ün, Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü. 

1936-1937'de bir Geometri kitabı yazdı. Boyut, uzay, çap, üçgen, dörtgen gibi kelimeleri dilimize kazandırmıştır. 

Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızcayı sonraki yıllarda geliştirmişti. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.

Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde gül reçelini tercih ederdi.

Binlerce kitabı vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin'in ünlü "Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rasgele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu.

Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fob" adını verdiği köpeği Gazi'nin yatağının ayakucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesini Çankaya Köşkü kabul salonuna getirtmişti.

Kuşları çok severdi. Çankaya Köşkü'nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.

Atatürk'ün Alev ve Can adında iki tane köpeği Hacı adında yaralı bir kargası vardı. Foks Atatürk'ün son köpeğinin adıdır. İnce ruhlu insanlar gibi Atatürk de hayvanları severdi. Kurban kestirmezdi. "Ömrümde bir tavuğun boğazlandığını görmedim" derdi.

Sofya'da Kral parkında küçük bir kuşa eziyet eden çocuktan kuşu satın alarak gökyüzüne salarak azat etmişti.

En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.

Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu'nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.

Takım elbiselerinin tasarımlarını yapardı. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.

Boyu 1.74’di. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi. Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46'ya kadar düşmüştü.

Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Rumeli şivesiyle telaffuzu ise hissedilebilirdi.

Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan ve Mustafa Kemal'in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanım'ın mezarının nerede olduğu bilinmiyor.

Pek sabah kahvaltısı yapmazdı . Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini, sigarasını içerdi.

Kendi kendine tıraş olmazdı.

Evinde çevresinde, hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.

Atatürk yaşamı boyunca her uygun anda bir ağaç gölgesinde dinlenip piknik yapmayı severdi.

Atatürk bir gün çiftliğe gittiğinde, Köşk’ün hemen yanındaki Ulu Çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan bir bahçıvan ile karşılaştı. Dalların kesilmesi yerine köşkü raylar üzerinde kurulan bir tertibatla kaydırarak ağaçtan uzaklaştırdı.

Köylünün birinin gazete kâğıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin" diyerek Atatürk'e küfretmişti. Bu köy mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize, doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.

İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"


Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.

Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner ya da kesilmelerini engellerdi.

Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi gelmişti. Çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünürdü.

Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi...

Sportmen kişiliği vardı. At  biner, yüzer  ve bilardo oynardı.

Milletvekilleri ile bindiği trende kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırıp nedenini sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.

Yağcılığa çok kızardı. Bir akşam sofrası da kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit'e müdahale etti.

Bir dünya turuna çıkıp, Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek hayaliydi.

Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr. Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş; Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti: "Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".

Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

1937'yi 1938'e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.

Atatürk’ün sesini hep ince olarak dinlemiştik. Bununla ilgili olarak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema ve Televizyon Merkezi, Mustafa Kemal Atatürk'ün hiç yayınlanmamış görüntülerini 2010 yılında yayınladı. 1936'da kaydedilen görüntü sayesinde Atatürk'ün gerçek ses tonu da ilk defa duyulmuş oldu.

Görüntülerde Mustafa Kemal Atatürk'ün 1936 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden yaptığı konuşma yer alıyor. Atatürk'ün sesinin bilinenin aksine daha tok ve gür duyuluyor. Dilerseniz onu kendi sesinden bu konuşma ile dinleyelim.

13 Nisan 2013 Cumartesi

Türk Tanımı


Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı bireylerin etnik Türklük tanımı ile kendilerini tanımlamaya çalışmaları abesle iştigaldir. Aynı şekilde etnik kimliklerini öne çıkartarak vatandaşlık bağlamında azınlık olduklarını dile getirmek ve bu nedenle özerklik ve başka kazanımlar peşinde olmak da öylesine absürttür.

Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde 10 binlerce yıldan beri yaşayan ve halen buna devam ettiği söylenen 60'dan çok farklı etnik kökenden gelen insan bulunmaktadır.

Dolayısıyla, Türk denildiğinde, kendine Türk diyen bu renkli mozaik akla gelmelidir. Etnik köken ya da dinsel ögelerle kendini tanımlamaya çalışıp, her seferinde bir duvara toslayanlar değil!

Atatürk bunu en açık ve basit şekliyle ifade etmiş ve tanımlamıştır zaten.

"Ne Mutlu Türküm Diyene!"

Aslında gerçek bu kadar yalın ve açıktır. "Bu tanım değildir" diyenler de fili tanımak için çabalayan gözü bağlı adamlardır.

7 Kasım 2012 Çarşamba

Fotoğraflarla Atatürk'ün Hayatı



Bu yıl 10 Kasım olmadan blogumda Atatürk'ün hayatını fotoğraflarla anlatmaya çalışan çok eski bir kitabın fotoğraflarını paylaşayım istedim.

Yukarıdaki fotoğrafa tıklayarak Atatürk'ün Doğumundan - Ölümüne kadar hayatını 380 adet fotoğrafta görebilirsiniz.

Özellikle öğrenciler için bulunmaz kaynak olduğunu düşünüyorum.

Kısaca neler var içinde derseniz aşağıdaki videoya da göz atabilirsiniz.


Simurg

Simurg, Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix olarak isimlendirilen efsanevi kuşlar bana göre aynı adrese çıkan küçük farkları olan bir tür kültürel i...