Atatürk hakkında pek bilinmeyen ve belki de onu bizlere yaklaştıran yönlerinden bahsetmek istiyorum.
Merhaba,
Mustafa Kemal Atatürk’ün,
Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi
hayatı boyunca sürdü.
1936-1937'de bir Geometri kitabı yazdı. Boyut, uzay, çap, üçgen, dörtgen gibi kelimeleri dilimize kazandırmıştır.
Askeri lisede öğrenmeye
başladığı Fransızcayı sonraki yıllarda geliştirmişti. Zengin bir kelime bilgisi
vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.
Manastır Askeri Lisesi
yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye
ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde gül reçelini
tercih ederdi.
Binlerce kitabı vardı.
Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan
ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin'in ünlü "Çalıkuşu" romanını hep yanında
taşır, her gün rasgele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu.
Atlardan sonra en sevdiği
hayvan köpekti. "Fob" adını verdiği köpeği Gazi'nin yatağının ayakucunda
uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de
görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesini Çankaya Köşkü kabul salonuna getirtmişti.
Kuşları çok severdi.
Çankaya Köşkü'nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.
Atatürk'ün Alev ve Can
adında iki tane köpeği Hacı adında yaralı bir kargası vardı. Foks Atatürk'ün
son köpeğinin adıdır. İnce ruhlu insanlar gibi Atatürk de hayvanları severdi.
Kurban kestirmezdi. "Ömrümde bir tavuğun boğazlandığını görmedim"
derdi.
Sofya'da Kral parkında
küçük bir kuşa eziyet eden çocuktan kuşu satın alarak gökyüzüne salarak azat
etmişti.
En sevdiği dans valsti.
Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Batı müziği dışında Anadolu
ezgilerini de severek dinlerdi.
Gömleklerinin hepsi
beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikilirken sonra
yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu'nda bir terziye
diktirilmeye başlanmıştı.
Takım elbiselerinin tasarımlarını
yapardı. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.
Boyu 1.74’di. 43 numara
siyah rugan ayakkabı giyerdi. Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu
hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46'ya kadar düşmüştü.
Özenli ve temiz bir
Türkçe konuşurdu. Rumeli şivesiyle telaffuzu ise hissedilebilirdi.
Hayatında bir dönem çok
önemli yer tutan ve Mustafa Kemal'in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir
şekilde son veren Fikriye Hanım'ın mezarının nerede olduğu bilinmiyor.
Pek sabah kahvaltısı
yapmazdı . Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak
oturur, günün ilk kahvesini, sigarasını içerdi.
Kendi kendine tıraş olmazdı.
Evinde çevresinde, hatta
konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.
Atatürk yaşamı boyunca
her uygun anda bir ağaç gölgesinde dinlenip piknik yapmayı severdi.
Atatürk bir gün çiftliğe
gittiğinde, Köşk’ün hemen yanındaki Ulu Çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan
bir bahçıvan ile karşılaştı. Dalların kesilmesi yerine köşkü raylar üzerinde
kurulan bir tertibatla kaydırarak ağaçtan uzaklaştırdı.
Köylünün birinin gazete kâğıdına
sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin"
diyerek Atatürk'e küfretmişti. Bu köy mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı
dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize, doğru dürüst sigara
içmesini temin edin" dedi.
İlk mecliste bir oturum
sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince
Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap
vermişti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"
Cephelerde düşmanla göğüs
göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan
görünce fenalaşmasıydı.
Gittiği yurt gezilerinde
kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner ya
da kesilmelerini engellerdi.
Hayatının çoğunu
geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona
bir tecrit yaşantısı gibi gelmişti. Çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş
yaşamından uzaklaştığını düşünürdü.
Kumardan hoşlanmaz ama
arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade
ederdi...
Sportmen kişiliği vardı. At biner, yüzer ve bilardo oynardı.
Milletvekilleri ile bindiği
trende kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırıp nedenini
sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş,
"Ne de güzel halkçılık ama" demişti.
Yağcılığa çok kızardı.
Bir akşam sofrası da kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit'e
müdahale etti.
Bir dünya turuna çıkıp,
Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek hayaliydi.
Hastalığının
başlangıcında kendisini muayene eden Dr. Fissinger günde kaç paket sigara
içtiğini sormuş; Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde bir
pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti: "Ben
zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".
Kendisine "Ata"
diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.
1937'yi 1938'e bağlayan
son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa
geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.
Atatürk’ün sesini hep
ince olarak dinlemiştik. Bununla ilgili olarak Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi Sinema ve Televizyon Merkezi, Mustafa Kemal Atatürk'ün hiç
yayınlanmamış görüntülerini 2010 yılında yayınladı. 1936'da kaydedilen görüntü
sayesinde Atatürk'ün gerçek ses tonu da ilk defa duyulmuş oldu.
Görüntülerde Mustafa
Kemal Atatürk'ün 1936 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden yaptığı
konuşma yer alıyor. Atatürk'ün sesinin bilinenin aksine daha tok ve gür
duyuluyor. Dilerseniz onu kendi sesinden bu konuşma ile dinleyelim.