Ötanazi nedir?
Ötanazi, dayanılmaz acı ve çile çeken bir kişinin, kendi isteği veya yakınlarının talebi üzerine, acı çekmesini önlemek amacıyla yaşamına son verilmesi anlamına gelir. Başka bir deyişle, bir kişinin yaşamı, tıbbi yöntemlerle kasıtlı olarak sonlandırılır.
Ötanazi insan için bir haktır. Ancak pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yasal olarak bir kişi ötanazi ile yaşamına son veremez.
Ötanazi konusu nereden aklına geldi diye düşünebilirsiniz. Şöyle bir süre önce 2024 yazında TBMM tatile girmeden hayvan hakları yasasına ilişkin yasayı tartıştı ve bu konu yasalaştı. Bu konu ile ilgili aşağıdaki video da "Ötanazi" olarak geçen bir açıklamayı izleyin (ötanazi kelimesi videodaki gibi telaffuz edilmiyor! Doğrusu bu linkte var.).
Hayvan hakları tamamen farklı konu olsa da bana ötanazi kavramını hatırlatan bu tartışmalar olduğu için burada yer verdim.
Öncelikle ötanazi istediği anda, aklına gelenin kullanabileceği bir hak değildir. Zira insan rasyonel olmayan, duygusal eğilimleri daha çok öne çıkan bir canlıdır. Dolayısıyla bir süre sonra atlatabileceği ya da yardım alarak üstesinden gelebileceği bir depresyon durumunda hayatını sonlandırmak istediğinde ötanazi hakkı söz konusu olmaz. Yine de bunalımın türünün ve sürekli acı çekmeye neden olması durumunda bunu göz önünde bulundurmak gerekir.
Örneğin çok sevdiğini kaybeden birinin uzun süre acı çekerek ve belki de bu acının uzun sürede vücuduna verdiği hasar nedeniyle yavaş yavaş duygusal, yanında fiziksel acı da çekerek hayatını kaybetmesi size normal geliyor mu?
Bir gün bir süredir evinde yardımcı olmaya çalıştığım bir dostumu ilerleyen amansız hastalığı nedeniyle hastaneye kaldırdım. Orada bana ötanazi istediğini söyledi. Ülkemizde böyle bir hakkın yasal olarak tanınmaması nedeniyle bunun mümkün olmadığını biliyordum. Ona bunun mümkün olmadığını söyledim. Daha fazla acı çekmemesi için doktorlar gerekli ağrı kesicileri verdiler. Bir kaç gün sonra kendisine oksijen verilmesine rağmen nefes alamadığını farkettim. Durumu doktoruna da söyledim. Zira sürekli olarak burnundaki hava hortumunu çıkararak nefes almaya çalışıyordu. İkna etmeye çalıştım. Hava hortumunu çıkarmaması için uğraştım. Doktoru yapabileceği bir şeyin olmadığını söyledi. Karşımda yavaş yavaş nefessiz kalarak önce bilincini yitirdi daha sonra da son nefesini verdi. Sağlık personelinin müdahalesi de fayda etmedi. O hayat dolu insanın bu şekilde acılar içinde yaşamını yitirmesi ruhumda hala unutamadığım bir yara açtı. Gerçekten böyle olması gerekiyor muydu? İnsanlar ölecekleri bilinmesine rağmen böyle tarifsiz acıları yaşamaya mecbur mu? Acısız ve huzurlu bir ölüm herkesin hakkı değil mi?
Benzer durumlarda ötanazi hakkının tanınması için yasalarımızda gerekli düzenlemenin yapılması gerekli diye düşünüyorum.
Ötanazi nasıl durumlarda söz konusu olabilir?
Acı ve ıstırap ile yaşam kalitesinin ciddi şekilde düştüğü ve iyileşme umudunun kalmadığı durumlarda gündeme gelir. Bu durumlar şöyle sıralanabilir:
Tedaviye yanıt vermeyen, yaygın metastaz yapmış ve yaşam süresi çok kısa olan kanser türlerinde, hasta dayanılmaz ağrı ve diğer belirtilerle karşı karşıya kalırsa.
ALS (amiotrofik lateral skleroz), multipl skleroz gibi kronik ve iyileşmeyen hastalıklarda, hasta tamamen felç kalabilir ve yaşam kalitesi ciddi şekilde bozulursa.
Kalıcı bitkisel hayatta olan hastalar, çevreyle hiçbir etkileşimde bulunmamakta ve yaşamlarını sürdürmek için tamamen başkalarına bağımlı ve umutsuz bir haldeyse.
Ağrı kesicilere yanıt vermeyen, kronik ve şiddetli ağrılar, hastanın yaşam kalitesini düşürüyor ve hayatını çekilmez hale getiriyorsa.
Birden fazla organın iflas ettiği durumlarda, yaşam destek sistemlerine bağlanan hasta, geri dönüşü olmayan bir sürece girmiş ise ve bu süreç uzun ve acılı ise.
Burada hastanın kendisinin ötanazi için bir talebinin olması lazım. Eğer hasta kişi bilinçsiz ise bu sorumluluk yakınlarının omuzlarına yükleniyor doğal olarak. Yine de zor bir karar.
Ötanaziye başvurulmasının temel nedenleri neler?
Hastanın dayanılmaz acı ve ısdırabına son vermek.
Hastanın geri dönüşü olmayan bir durumda yaşaması yerine, onurlu ve acısız bir ölümle yaşamına son vermek.
Hastanın kendi yaşamı üzerinde karar verme hakkını tanımak.
Ağrı Yönetimi, Yaşam Kalitesi ve Ötanazi Arasındaki İlişki Nedir?
Ağrı yönetimi ve yaşam kalitesi, ötanazi tartışmalarında karşımıza çıkan iki önemli kavramdır. Bu kavramlar arasındaki ilişki, ötanazi kararının alınıp verilmesinde önemli bir rol oynar.
Ağrı, özellikle terminal evre hastalarında yaşam kalitesini ciddi şekilde düşüren en önemli faktörlerden biridir. Modern tıp, ağrı yönetimi konusunda önemli ilerlemeler kaydetmiş olsa da, bazı durumlarda ağrıyı tamamen kontrol etmek mümkün olmayabilir.
Yaşam kalitesi, sadece fiziksel sağlığı değil, aynı zamanda psikolojik, sosyal ve ruhsal sağlığı da kapsayan bir kavramdır. Ağrı, depresyon, yalnızlık gibi faktörler yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.
Ötanazi yukarıdaki olgulardan başka türlü kurtulmanın mümkün olmadığı iyileştirilme şansının bulunmadığı durumlarda söz konusu olabilir.
"Bırakalım yaşadığı kadar yaşasın, zaten bu şekilde fazla da yaşamaz" düşüncesi oldukça vurdumduymaz bir yaklaşımdır.
Tanrının verdiği canı Tanrı alır düşüncesi ile bir ortak paydaya varılabilir. Yaratan, kulları acı çekmesin diye ötanazi tercihinin yapılması yoluyla verdiği canı almak istiyor olamaz mı? Bu kuşkusuz bir tartışma olarak ilgililerine bırakılabilir.
İlişki Nasıl Kurulur?
Eğer hastanın ağrısı etkili bir şekilde yönetilir ve yaşam kalitesi yükseltilirse, ötanazi talebi azalabilir. Ağrı yönetimi, hastanın hayata tutunmasını sağlayabilir ve yaşamının son günlerinde daha iyi bir deneyim yaşamasına yardımcı olabilir. Ayrıca ağrıya rağmen hasta ölmek istemeyebilir. Bu onun en doğal hakkıdır.
Eğer hastanın ağrısı kontrol altına alınamazsa, yaşam kalitesi ciddi şekilde bozulur ve hasta için dayanılmaz bir hale gelir. Bu durumda, hasta ve yakınları için ötanazi, acılara bir son verme yöntemi olarak düşünülebilir. Ancak bilinci yerindeyse bu konuda birincil öncelik hastanın ne istediği olmalıdır. Yani, aman çok acı çekiyor öldürelim gitsin diye düşünülemez!
Yaşam kalitesi, ötanazi kararının alınmasında en önemli faktörlerden biridir. Eğer hastanın yaşam kalitesi geri döndürülemez bir şekilde bozulmuşsa ve hiçbir tedavi seçeneği kalmamışsa, ötanazi talebi gündeme gelebilir.
Özetle, ağrı yönetimi ve yaşam kalitesi, ötanazi tartışmalarında birbirini tamamlayan kavramlardır. İyi bir ağrı yönetimi, hastaların yaşam kalitesini artırarak ötanazi ihtiyacını azaltabilir. Ancak bazı durumlarda, ağrı yönetiminin başarısız olması ve yaşam kalitesinin geri döndürülemez bir şekilde bozulması, ötanaziyi gündeme getirebilir.
Ötanazi kararı, her zaman çok yönlü bir değerlendirme gerektirir ve bu kararın verilmesinde etik, yasal ve tıbbi birçok faktör göz önünde bulundurulmalıdır. Tabi öncelikle yasaların buna izin verecek şekilde düzenlenmiş olması lazım.
Ötanazi kararı, hem hasta hem de ailesi için çok yönlü ve karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte yaşanan zorluklar, fiziksel acı, psikolojik travma, sosyal izolasyon ve etik kaygılar gibi birçok farklı boyutu içerir. Bu nedenle, ötanazi kararları, tüm tarafların dikkatle değerlendirmesi ve destek alması gereken hassas konulardır.
"Yaşam hakkı" ve "ölüm hakkı" kavramları, felsefe, hukuk ve etik tartışmalarında sıklıkla karşı karşıya getirilen, birbirini tamamlayan ve aynı zamanda çelişen iki temel ilkedir.
Ötanazi, dünya genelinde farklı dinler ve kültürler tarafından oldukça çeşitli şekillerde değerlendirilen, oldukça hassas ve tartışmalı bir konudur. İşte genel bir bakış:
İnanç Sistemlerinin Ötanazi Konusuna Yaklaşımları
Yahudilikte de yaşamın kutsallığına inanılır ve ötanazi genellikle yasaklanır.
Hristiyanlığın farklı mezhepleri ötanaziye farklı yaklaşımlar sergiler. Katolik Kilisesi genellikle ötanaziye karşı çıkarak, yaşamın kutsallığını ve insanın yaşam hakkını ön planda tutar.
İslam dininde genel olarak yaşamın kutsallığına inanılır ve ötanazi yasaklanır. İslam hukukçuları arasında, hastalığın iyileşmesi mümkün değilse ve hasta dayanılmaz acı çekiyorsa, yaşam destek sistemlerinin kesilmesi gibi pasif ötanaziye yönelik farklı görüşler bulunsa da islam anlayışına göre ötanazi caiz değildir.
Budizm, yaşamın acı dolu olduğunu öğretir ve acıdan kurtulmayı amaçlar. Bu nedenle, bazı Budistler ötanaziyi, hastanın acıdan kurtulması için bir seçenek olarak görebilirler. Ancak Budizm, genel olarak şiddete karşı olduğu için aktif ötanaziye karşı çıkabilir.
Hinduizm’de de yaşamın kutsallığı vurgulanır ve ötanazi genellikle kabul edilmez.
Tüm inanç sistemleri ötanaziye olumlu olmamakla birlikte durumun gereğine göre biraz da olsa olumlu bakabilir. Ancak konu oldukça tartışmalı bir haldedir.
Ötanazi ile ilgili olarak inanç sistemlerinin bakışı olumsuz olarak değerlendirilebilir. Ancak modern hukuk sistemi ile konuya yaklaşılırsa konuya bir çözüm getirilebilir. Bir anlamda zaman içerisinde hukuki yaklaşımın bu konuda modern bilimden yola çıkarak bir sonuca ulaşmak mümkün olabilir. Sözün özü, zamana bırakılırsa belki bir gün yaşama hakkı gibi zorunlu hallerde ötanazi de genel kabul edilebilir. Ötanazi pek çok ülkede hak olarak tanınmazken bazı ülkeler hukuk sistemlerinde buna izin vermiştir.
Düşünürlerin Görüşleri
David Hume, bireysel mutluluğun en önemli değer olduğunu savunur. Dayanılmaz acı çeken bir kişinin yaşamına son verme kararını, rasyonel bir tercih olarak değerlendirebilir.
Nietzsche, Hume’nin, otonomi sahibi kişilerin, toplumsal faydalılıklarını ve hazlarını yok eden bir hastalığa sahiplerse ölümlerine karar verebilme hakkına sahip oldukları, görüşünü benimsemiştir.
Modern bir etikçi olan Peter Singer, hayvan hakları ve yaşamın kutsallığı üzerine yaptığı çalışmalarla bilinir. Singer, bazı durumlarda ötanazinin kabul edilebilir olduğunu savunur.
Immanuel Kant, kategorik imperatifi savunur ve bir insanı asla bir amaç yerine sadece bir araç olarak görmenin etik olmadığını belirtir. Bu nedenle, ötanaziyi insan onuruna aykırı bulur.
Doğal yasayı savunan Thomas Aquinas, yaşamın Tanrı'nın bir hediyesi olduğunu ve insanın bu hediyeyi sonlandıracak bir hakka sahip olmadığını düşünür.
Yaşamı kutsal sayan Albert Schweitzer, ötanazinin yaşamın temel ilkesine aykırı olduğunu savunur.
Doktorların yaşamı kurtarmakla yükümlü olduğu düşüncesi, ötanaziye karşı çıkanların temel argümanlarından biridir.
Ancak günümüze yaklaştıkça düşünürlerin konuya olumlu bakmaya başladıkları söylenebilir.
Ötanaziye izin veren bazı ülkeler:
Hollanda: Dünyada ötanazinin en liberal olarak düzenlendiği ülkelerden biri. Hem yetişkinler hem de bazı koşullarda çocuklar için ötanaziye izin veriliyor.
Belçika: Hollanda ile benzer bir yasal çerçeveye sahip. Hem yetişkinlere hem de bilinçli çocuklar için ötanaziye izin veriliyor.
Lüksemburg: Hollanda ve Belçika'nın yasal düzenlemelerine benzer bir yaklaşım benimsiyor.
Kanada: 2016 yılında doktor destekli intiharı yasal hale getiren Kanada, Kuzey Amerika'da bu hakkı tanıyan ilk ülke oldu.
İspanya: 2021 yılında ötanaziyi yasal hale getirerek, Avrupa'da bu hakkı tanıyan ülkeler arasına katıldı.
Kolombiya: Latin Amerika'da ötanaziyi yasal hale getiren ilk ülke olma özelliğini taşıyor.
Avustralya ve Yeni Zelanda da ötanazi hakkı tanınmaktadır.
ABD: Bazı eyaletlerinde (Washington, Oregon, Montana ve Vermont) yasaldır.
Bu konuda ilginç bir çözüm sunan ve hukuk sisteminde de tartışmalara neden olan Dr. Jack Kevorkian'ın hikayesi ilginç. Filmi izlenebilir.
2010 yılında yayınlanan Doktor Ölüm (You Don't Know Jack) isimli bir filmde hem tıp dünyasında hem de toplumda büyük tartışmalara yol açan ötanazi konusunu işlenmiştir. Dr. Jack Kevorkian'ın hayatı üzerinden ötanazi konusu dramatik bir şekilde beyaz perdeye taşınmıştır. Al Pacino'nun etkileyici performansıyla canlandırdığı Kevorkian, "ölüm doktoru" olarak anılan ve ötanaziyi savunan bir karakterdir. Film, hem Kevorkian'ın kişisel mücadelesini hem de ötanazi tartışmalarının karmaşıklığını gözler önüne serer. Filmde hekim destekli intihar savunucusu Jack Kevorkian'nın amacı, ağrısız acısız ve umutsuz hastaların zahmetsizce ötanazi yapmalarına yardımcı olmaktır. Daha fazla bilgi için: Doktor Ölüm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder