Ölüm, bir organizmayı ayakta tutan tüm biyolojik işlevlerin geri döndürülemez bir şekilde sona ermesidir. Oldukça yalın bu tanımı biraz daha detaylandıralım: Vücudun temel fonksiyonları olan merkezi sinir sistemi, dolaşım sistemi ve solunum sisteminin geri dönüşümsüz olarak kaybıdır. Ölümden bir süre sonra tüm doku ve hücreler kademeli olarak canlılıklarını yitirir. Beyin sapı dahil olmak üzere beynin işlevi geri döndürülemez bir şekilde son bulur. Kan dolaşımı durunca hücreler için gereken oksijen, besin dağıtımı durduğundan hücreler enerji üretemez, hücrelerin içerisinde ortaya çıkan atıkları uzaklaştıramaz. Daha da önemlisi bakterilerin çoğalmasını kontrol altında tutan savunma sistemi de kapandığından vücut savunmasız kalır.
Neden ölürüz? Buna pek çok şey sebep olabilir. Ancak şanslıysak ve yaşlanarak ölüyorsak bunun nedeni hücrelerin belli bir döngüden sonra artık kendilerini doğru olarak yenileyememeleridir. Biraz daha bu olguyu açalım. Hücreler bölündükçe, kromozom denilen uzun ipliklerin uçlarındaki telomer adı verilen kısımlar kısalır. Bu, bir ayakkabı bağcığının ucundaki plastik ucun zamanla aşınmasına benzer. Telomerler belirli bir uzunluğun altına indiğinde, hücre artık bölünemez ve yaşlanır. Hücrelerimiz, güneş ışığı, kirli hava gibi dış etkenlerden veya içerideki bazı işlemlerden dolayı hasar görebilir. Bu hasarlar, hücrenin işleyişini bozar ve yaşlanmasına neden olur. Tıpkı bir kitabın sayfalarının eskiyip, yırtılması gibi. Hücrelerin içinde enerji üreten küçük santraller vardır. İlerleyen yaşla birlikte bu santraller yavaşlar ve daha az enerji üretir. Bu durum, hücrenin enerji ihtiyacını karşılayamamasına ve yavaşlamasına neden olur. Tıpkı eski bir telefonun tam şarj tutamayıp ve kısa sürede pilinin bitmesi gibi. Hücrelerimizin içinde, genlerimizdeki şifreleri kontrol eden özel bir sistem vardır. Zamanla bu sistemde bazı değişiklikler olur. Bu da hücrelerin görevlerini unutmasına neden olabilir. Tıpkı eski bir bilgisayarda programların yavaş çalışması gibi. Organizmanın canlılığını sürdüremeyecek kadar kötüleşen durumlarda ölürüz. Örneğin, artık gerektiği çalışmayan böbreklerimiz yüzünden kanda zehirli etkileri olan maddelerin artması diğer organları da durdurunca zincirleme olarak çoklu organ yetmezliği durumu ortaya çıkabilir.
Entropi de yaşlanmanın sebeplerinden biri olabilir. Entropi basitçe bir sistemdeki düzensizliğin veya belirsizliğin bir ölçüsüdür. Evrendeki her sistem, zamanla daha düzensiz bir hale doğru evrilme eğilimindedir. Bu durum, termodinamiğin ikinci yasası olarak da bilinir. Tek başına yaşlanmayı açıklamak için yeterli değildir. Yaşlanma süreci, genetik faktörler, çevresel etkiler ve yaşam tarzı gibi birçok faktörün etkileşimi sonucu ortaya çıkar. Dolayısıyla cahilliğimizi biraz pohpohlayıp yaşlılık ölüm nedeni olmaktan çıkabilir diye düşünmeye devam edebiliriz.
Yani yaşlanma bir şekilde durdurulsa, dış etkenlerin verdiği hasarlar onarılsa, bütün bunlar ölüm nedeni olmaktan çıkabilir.
Diyelim ki, bilim bütün bunları becerip, yaşlılık ölüm nedeni olmaktan çıktı. Daha pek çok ölüm nedeni olsa da bunlardan sakınabilen insanlar dünya yaşanmaz bir hal alana kadar yaşayacaktır.
Yaşlanmanın tamamen ortadan kaldırılması, insanlık tarihi ve dünya üzerindeki yaşamın seyri açısından devrim niteliğinde bir değişim olur. Bu durum bireysel ve toplumsal düzeyde derin etkiler doğurabilir. Dünya nüfusunda hızlı bir artışa neden olabilir. Kaynakların daha hızlı tükenmesi, yaşam alanlarının daralması ve sosyal sorunların artması gibi sorunları beraberinde getirebilir. Emeklilik gibi kavramlar ortadan kalkacak, işgücü piyasası köklü değişimler geçirecektir. Yeni tüketim talepleri nedeniyle eskisinden daha hızlı bir üretim ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Üretim ve tüketim alışkanlıkları tamamen farklı bir yapıya kavuşacaktır. Aile yapısı, eğitim sistemleri ve sağlık hizmetleri gibi birçok sosyal kurum, yaşlanan nüfusun olmadığı yeni bir dünyaya uyum sağlamak zorunda kalacaktır. Nüfusun hızla artması ve yaşam sürelerinin uzaması, siyasi sistemlerde de büyük değişikliklere yol açabilir. Yeni yönetim biçimleri ve uluslararası ilişkiler ortaya çıkabilir. Sonsuz yaşama dair felsefi ve psikolojik tartışmalar, bu kavrama yeni bir boyut katacaktır. Yaşlanarak ölüm korkusunun ortadan kalkması, insanın anlam arayışını ve değerlerini yeniden şekillendirebilir. Kimi diğer ölüm nedenlerinden olabildiğince kaçarken kimi ise böylesi uzun yaşamanın getirdiği olumsuz psikolojik ve toplumsal etkilerden dolayı yaşamaktan kopmak isteyebilecektir.
Uzun yaşamayı ve bu arada iktidarda kalmayı başaran diktatörler dünyayı olduğundan daha beter distopik bir hale çevirebilir. Bunu şimdilik bir kenarda not olarak tutalım.
İnsan nüfusundaki artış, doğal yaşam alanlarının daralması ve biyolojik çeşitliliğin azalması gibi sorunları daha da derinleştirecektir. Enerji, su ve gıda gibi kaynakların tüketimi hızla artacak, bu da çevre kirliliği ve iklim değişikliği gibi sorunları daha da çoğaltabilir. Hadi bu sorunları da bir şekilde çözdüğümüzü farzedelim.
Dünya'nın kaynakları sınırlıdır. Sonsuz yaşam, bu kaynakların daha hızlı tükenmesine ve sürdürülebilirliğin tehlikeye girmesine neden olabilir. Bu durumun çabukça çözülmesi sürdürülebilir olması için kaçınılmazdır. Dünya'nın taşıma kapasitesi sınırlıdır. Çok fazla insan, gezegenin yaşanabilirliğini tehdit edebilir. Aslında şimdi bile bu durum söz konusu. Dünyaya nasıl davrandığımız onun bizi üzerinde daha ne kadar tutabileceği ile doğrudan ilgili. Bir de üreme konusu var. Yaşlanmayan insanların teorik olarak istedikleri kadar üreyebilecekleri açıktır. Bunu da makul şekilde sınırlamak zorunludur. Günümüzde bile çocuk yetiştirmek oldukça zor ve çaba ve kaynak gerektiren bir durumdur. Rasyonel bir yaklaşım belli sayıda çocuk sahibi olmayı önleyebilir diye düşünüyorum. Diğer yandan yaşlanmaya gelene kadar daha pek çok ölüm nedeni insan nüfusunu belli bir dengede tutmaya devam edebilir. Yaşamın anlamı, ölümün önemi gibi felsefi sorular, yeni bir boyut kazanabilir. İnsanlık, varoluşuyla ilgili daha derin sorgulamalara yönelmek zorunda kalabilir. Aslında bunları düşünebilecek kadar zaman ayırabilmek insanların büyük çoğunluğu için büyük bir lükstür. Sanıyorum büyük filozoflar dahi bilim adamlarından çıkmaya devam edecektir.
Bilimin hızla ilerlemesi ve eğitimin yaygınlaşmasıyla birlikte, insanlığın yaşlanma ve ölüm gibi temel sorunlara çözüm bulması mümkündür. Yaşamın uzamasıyla birlikte bilimsel araştırmalara daha fazla önem verilecek ve rasyonel düşünceye dayalı çözümler üretilecektir.
İnsanların daha rasyonel yani akılcı düşünmesi, yaşlılık nedeniyle ölüm diye bir neden kalmadığından bunun bir gerçek olduğunu kabul etmeleri ve buna göre sürdürülebilir bir yaşam anlayışı oluşturmaları mümkün olabilir. Bu durum, yaşama daha fazla değer verme ve gelecekte daha iyi bir dünyada yaşamak için gerekenleri yapmak gibi olumlu sonuçlar doğurabilir.
Yaşlanıp ölmenin ortadan kalkması, insanlığın uzayda uzun süreli yolculuklar yapmasına olanak tanıyabilir. Yaşam desteği ve gıda üretiminin sürdürülebilmesi gibi konular halledildiğinde 10 bin yıl sürebilecek bir uzay yolculuğuyla varılabilecek mesafeler bile göze alınabilir. Bu sayede yeni gezegenler keşfedilebilir ve insanlık evrenin başka yerlerine doğru ilerleyebilir.
Aslında uzaya gelmeden, en fazla birkaç yüzyıl aynı çevrede yaşayan insanlar şimdiki kısacık ömüre oranla daha çok yer değiştirebilir. Bu da üreme konusunda bir oransal azalma ile sonuçlanabilir. Günümüzde Dünya genelindeki toplam doğurganlık hızı 2.3 civarında olarak kabul edilir. Bu, bir kadının ortalama olarak 2.3 çocuk doğurduğu anlamına gelir. Bu oran uzun yaşamanın verebileceği daha bağımsız bir hayat eğilimi nedeniyle hızla azalabilir. Bu durum bir süre sonra dünya üzerinde yaşayan insan sayısının bir dengeye gelmesine neden olabilir.
Yer değiştirmenin ve uzun süreler gittiği yerlerde kalıp, sonra başka yerlere gidip bunu yaşadıkça tekrarlamanın etkisi ister istemez dünya kültürünün daha zengin ve daha küresel bir hale gelmesine neden olabilir. Yönetimlerin de birbirleri ile daha yakın bir işbirliği içerisinde olmaları akılcı olabilir. Yine rasyonel yaklaşımların dünya yüzeyinde barışın sürdürülebilirliğine tarihte hiç olmadığı kadar yaklaşılabilir. İnsanlığın ortak bir amacı olan sonsuz yaşam, ülkeler arasında işbirliğini zorunlu kılacaktır. Ortak kaynakların yönetimi, çevre sorunlarıyla mücadele gibi konularda uluslararası işbirliği daha da önem kazanacaktır. Dünya çapında yeni yönetim yapıları ortaya çıkabilir. Bu yapılar, tüm insanlığın çıkarlarını gözeten, demokratik ve şeffaf bir şekilde çalışabilir. Yaşlanarak ölmek baskısının ortadan kalkması insanların daha uzun vadeli düşünebilmesini sağlayacak ve savaşların anlamsızlığını ortaya koyacaktır. Bu durum, dünya genelinde barış ve istikrarın sağlanması için önemli bir adım olabilir.
Uzun yaşam söz konusu olduğunda aynı kişi ile aile yaşamı sürdürmek de daha zorlaşabilir. Belki ilk yüzyıl geçer de sonraki yüzyılda durum değişebilir. Dolayısıyla aile kavramına bakış da değişecektir. Yakın aileniz bir kaç yüz kişiden oluşabilir. Bu durumla aile ile bir yemek yemek için şölen çapında bir organizasyon gerçekleştirmeniz gerekebilir. Aile fertlerinin birbirleriyle daha uzun aralıklar ile görüşeceklerini öngörmek şimdiden mümkün. Diğer yandan uzun yaşamanın yeni sosyal yaklaşımlar oluşturması ve insanları daha da yalnızlaştırması mümkün olabilir.
Yaşlanarak ölmek mümkün olmasa da zeki insanların daha uzun yaşayacaklarını öngörebiliriz. Zekanın rasyonellikle birleştiğinde daha uzun bir yaşama neden olacağını da düşünüyorum. Böylece insanlık için faydalı olacak insanların ve bilim insanlarının daha uzun yaşamaları pek çok konuda tüm insanlığın hayatını kolaylaştıracaktır. Bir konuda yetişmiş bir bilim insanı, mesela bir doktor zamanla yeteneklerini ve bilgisini kullanarak insanların yaşam kalitesinin yükseltilmesi için daha faydalı olabilecektir. Eğitim konusu da çok daha uzun dönemli sonuçlara yol açacaktır. her 20-25 yılda bir boşalan bir doktorun yerine yenisinin gelme zorunluğu olmadan pek çok başka alanda uzmanlar yetişebilecektir. Örneğin kafayı amansız bir hastalığa takan bir bilim adamı takımının yapabileceklerinin üzerinden zaman baskısını kaldırdığınızda çok daha iyi sonuçlar almaları mümkündür. Marie Cruie gibi bir bilim insanının hala yaşamakta ve araştırmalarına devam etmekte olduğunu hayal edin.
Yaşlanarak ölmenin ortadan kalkması insanların para ve güce olan düşkünlüklerinden de bir süre sonra sıkılmaları ile sonuçlanacak bu da uzun dönemde insanlığın zenginlikleri daha akılcı biçimde diğerleri ile paylaşmasıyla sonuçlanacaktır diye düşünüyorum. İnsanlık tarihini göz önünde bulundurursak. Bu mümkün olur mu?
İnsanlık tarihi boyunca, büyük değişimler sırasında toplumların değerlerinin ve önceliklerinin değiştiğini görüyoruz. Örneğin, Rönesans döneminde bireyselliğin ve aklın ön plana çıkması, Sanayi Devrimi'nde üretim ve tüketimin merkezde olması gibi. Yaşlanmanın ortadan kalkması da benzer bir dönüşüme yol açabilir. Ancak yine de rasyonel düşüncenin kesin hakimiyeti sağlamasının zorunlu. Rasyonel düşüncenin uzun dönemde toplumsal yapıya ve kişisel hırslara tercih edilmesinin kaçınılmaz olması için insanın kendisi için rasyonel bir anlam tanımı yapabilecek kadar birikimli olmasını gerektirebilir. Bunun için ise sanırım yeterli süreleri olacaktır.
Yaşlanarak ölmek fenomeni ortadan kalkar ve insanlar yaşlanmadan başka bir nedenle ölmeden yüzlerce yıl yaşayabilirlerse insanlar ve toplumsal düzen bu beklenmedik yeni duruma kısa sürede ayak uyduracaktır diye düşünüyorum. Ancak, "kısa sürede ayak uyduracağız" düşüncesi fazla iyimser olabilir. İnsanlık tarihi boyunca büyük değişimlere uyum süreçleri genellikle zor geçmiştir. Bu ifadenin için doldurmaya çalışayım.
Tarım Devrimi: ile insanların avcı-toplayıcı yaşam tarzından tarıma geçişi, beslenme alışkanlıkları, yerleşim biçimleri ve sosyal yapıda köklü değişikliklere yol açmıştır. Bu geçiş sürecinde birçok toplumsal çatışma, hastalık ve açlık yaşanmıştır.
Buharlı makinenin icadıyla başlayan sanayi devrimi, üretim yöntemlerini kökten değiştirerek şehirleşmeyi hızlandırmıştır. Çalışma koşullarının kötüleşmesi, çocuk işçiliği, çevre kirliliği gibi sorunlar bu sürecin olumsuz yanları arasındadır.
1929'da başlayan büyük buhran, dünya ekonomisini derinden sarsmış ve milyonlarca insanın işsiz kalmasına neden olmuştur. Bu süreç, siyasi istikrarsızlıkları ve toplumsal huzursuzlukları beraberinde getirmiştir.
İkinci Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en büyük savaşlardan biri olup milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Savaş sonrası dönemde dünya düzeni yeniden şekillenmiş, siyasi ve ekonomik dengeler değişmiştir.
Bilgisayarların hayatımıza girmesiyle başlayan bilgi çağı, iletişim, çalışma biçimleri ve sosyal ilişkilerde büyük değişimlere neden olmuştur. Dijitalleşme, işsizlik, siber suçlar gibi yeni sorunları da beraberinde getirmiştir.
İnsanlık, tarih boyunca birçok zorlukla karşılaşmış ve bunların üstesinden gelmeyi başarmıştır. Yaşlanmanın ortadan kalkması gibi devrim niteliğindeki bir değişim karşısında da zamanla yeni bir dengeye ulaşabilir. Ancak bu süreç, uzun ve çetin bir mücadele gerektirebilir. Diğer yandan az önce bahsettiğim süreçler birkaç yıl ile bir kaç on yıl içerisinde atlatılmıştır. 1000 hatta 10 bin yıl hiç yaşlanmadan yaşayabilen ancak tüm bu yaşamından kendisi için bir bakış açısı çıkarıp, dersler alan biri için çok da sorun gibi görünmüyor. Öyle değil mi?
Anlattıklarımda genelinde olumlu ve adeta kutsal kitaplardaki cennet tasvirlerini andıran sonuçlar alınacağı iyimserliği olsa da insanın elinde en iyi amaçlarla ortaya konulmuş pek çok kavram gibi bu da cehennem tasvirini andıran sonuçlar verebilir. Dolayısıyla uzun yaşamaktan çok daha önemlisi buna insanlık, çevre, dünya için barışçıl ve herkesi mutlu edebilecek anlamlar yüklemektir. Yani ne varsa insanın iyi ile kötü arasındaki tercihine kalıyor. Umarım yaşlılıktan ölmek ortadan kalkar ve insanlık da bunun avantajını iyi bir yaklaşımla herkes için olumlu bir duruma dönüştürür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder