25 Temmuz 2009 Cumartesi

Datça Tatilinden Görüntüler ve İzlenimler

Yıllardan beri Datça'ya gelip, giderim. Bu sene yanımda bilgisayarımı da getirdim. Bu nedenle Ankara'daymış gibi rahat bir şekilde internete girdim, bloguma yazdım. Datça son yıllarda çok gelişti. En önemlisi 2 saatte zor alınan Marmaris Datça arası korkunç yol düzeltildi. Devamlı nüfusu son 10 yılda 4000'lerden 14000'lere çıktı. Sadece yöre insanları değil tüm Türkiye'den insanlar sürekli olarak yaşamak üzere buralara geldiler. Altyapı yatırımlarından en önemlisi olan kanalizasyon da halledilince zaten çok az olan deniz kirliliği tehlikesi ortadan kalktı, bu da güzel oldu. Datça'da Turizm genellikle yazlıkları olanların sayesinde olmuş. Şimdilerde Türk'lerin yanında, İngilizler de buralarda ev alıp yaşamaya başlamışlar. Genelde şeker insanlar. Limana gelip giden pek çok tekne yabancı turistleri buraya getiriyor. Datça'da öyle çok yıldızlı oteller bulunmuyor. Genelde apart oteller ve 3 yıldız civarında olanlar var. Benim barını ve havuzunu sevdiğim otel Mare. Koca bir ayın neredeyse yarısından fazlasını burada geçirdim zaten. Kocaman iskelenin yakınlarındaki yıllardır boş duran bir otelin öyküsünü ise yeni öğrendim. Bir şekilde izin alıp yapılan güzel görünümlü bir otel, birinci derece sit alanının üzerine kurulduğu için işletme izni iptal edilmiş. Yıkım yapılmamış ama yıllardır öyle hayalet gibi duruyor. Tarihi açıdan önemli bir yer Datça. Knidos harabeleri halen kazılıyor. Ayrıca şehrin içi de tarihi eserlerin üzerine kurulmuş, söylenenlere göre. Öğretmen evinin altının dünyanın ilk sanatoryumu olduğu söyleniyor. Gökova Güneş Sitesinin hemen yakınlarında arkeolojik kazılar sürüyor. Ortaya ilginç yapılar çıkacak gibi görünüyor. Sitenin az ötesinden denize girilen yere ulaşmak için yürürken üzerine bastığınız tarihi kırık toprak kapların parçaları içinizi cız ettiriyor. Belli ki altı heybetli bir yapı Son derece düzgün kesilmiş mermerlerden oluşan büyükçe duvar taşlarının üzerinden aşarken bunu anlamak için arkeolog olmak gerekmiyor. Akıllıca kullanılırsa tarihi yerleri ile iç içe olan bu güzel yurt parçası gelecekte çok ziyaretçi çeker gibi geliyor. Sokakların bazıları isimlari dünyanın ünlü şair ve yazarlarına ait. Yukarıdaki slayt gösterisinde bazıları yer alıyor. Belediye ince düşünmüş güzel bir hizmet yapmış. Şehrin meydanı da su oyunları yapan bir yer olmuş. Onu da güzel akıl etmişler çocuklara sabah akşam doyumsuz bir eğlence oluyor. Karşıda tepelerindeki yapıları görebildiğiniz Simi adası yeralıyor. Uzun zamandır tanıdığım İtalyan dostum Enrico "bu adalar hep bizimmiş, bırakıp gitmek çok büyük hata olmuş" diye şaka yapıyor, yakındaki adayı gördüğünde. Yapılabilecek en güzel şeylerden biri şüphesiz günlük tekne gezisine katılmak. Tekneler 150 kişilik koca koca şeyler. 30 Liraya 5 bük (koy) gezdirip tüm günü keyifli geçirmenizi sağlıyorlar. Eskiden, Yakamozla ya da "everyday holiday" düsturlu kaptanın teknesiyle de gidip gelmişliğimiz var, ancak artık sadece özel tur yapıp tur başına 450 TL istediklerinden, organize olmak yerine büyük tekneleri tercih etmek zorunda kalıyoruz. Gene de balık, makarna ve salatalı öğle menüsü de dahil güzel bir tur yaşadığımızı söyleyebilirim. Çevrede gezmeyi, keşfetmeyi sevenler için pek çok bük'e araba ile ulaşım mümkün. Mesudiye, tarihi harabelerin olduğu Knidos, Hayıt bükü bunlar arasında. Hayıt Bükü Ortam Restaurant'a giderseniz mangalda kalamar dolmasını denemeyi unutmayın. İnternet için kablosuz erişim imkanı da pek çok yerde olduğu gibi burada da var. Ancak wi-fi erişimi olan web sitesi bulunan ilklerden olduğunu belirteyim. İnternette Datça'da kalınacak, yemek yenecek, gidilecek, alışveriş yapılacak yerleri birarada sunan bir yerin olmaması bir eksiklik. Ama sanırım zamanla o da olacaktır. Sahil balıkcı lokantaları ile dolu. Akşam denizin kıyısına kurdukları masalarda balık rakı ve sohbet pek keyifli olur. Arkada ana cadde üzerinde ev yemekleri yemek hem ucuz hem de lezzetli. Oldukça sakin bir yer olduğu için sanırım ünlüler de burayı tercih etmeye başlamışlar. Ali Kırca'nın yatı ile koylarda gezdiği ağızdan ağıza dolaşıyordu. Bu yazıyı yazdığım günün öğleninde de Migros'ta Müşfik Kenter'i alış veriş yaparken gördüm. Ünlü olmak kötü bir şey sanırım, adam içeride büyükçe bir güneş gözlüğü takarak dolaşıyordu. Biraz dağınık bir yazı oldu ama Datça'ya da bu yakışır sanırım. Dünyadan uzaklaşıp dinlenmek ve hayattan keyif almak için derli toplu olmak gerekmez. Can Yücel akıllı adammış, İstabul yerine burayı nihayi mekan tutmakla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Simurg

Simurg, Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix olarak isimlendirilen efsanevi kuşlar bana göre aynı adrese çıkan küçük farkları olan bir tür kültürel i...