18 Mart 2009 Çarşamba

Helinaportal Kaos Makinesi - Bölüm 3

Ölümün Nefesi Albay Okan, bir an kapıdaki nöbetçi ile göz göze geldi. Uzun bir gece olmuştu. Orta boylu, 40 yaşlarında, küt kesilmiş saçları kısmen kulaklarını örten bayan doktora dönerek, - Ne zaman kendine gelir? dedi. Doktor gözlük camlarının üzerinden bakarak: - Bu kadar dayanıklı olmasa, sanırım çoktan defin hazırlıklarına başlamış olurdunuz. Maruz kaldığı zehir, merkezi sinir sistemini etkilemiş ve geçici felce neden olmuş. Zamanında müdahale edilmeseydi hiç şansımız olmazdı, çünkü felç solunumu durdurmuştu. Getirildiğinde durmuş olan kalbine birkaç kez müdahale ederek yaşama döndürebildik. Kısa bir süre sonra kendisini görebilirsiniz. Doktorun verdiği bu cevap tüm yorgunluğuna rağmen albayın yüzünde bir aydınlanmaya neden oldu. - Türkiye'nin çok önemli bir bilim adamını, benim de bir dostumu kaybetmeme çok az kalmıştı hanımefendi. Sayenizde bu kötü kaderi yendik. Size teşekkür ederim. *** Birkaç saat sonra hastane odasının kapısı açıldı. İçeri giren, sarışın, renkli gözlü, uzun boylu kadının yüzünde endişe vardı. Ancak yatağında doğrulmuş keyifle kahvaltı etmekte olan Ergir Hoca'yı görünce rahatladı. Gülümseyerek, Kuzey Avrupa aksanlı İngilizcesiyle konuşmaya başladı: - Dünyanın beklemediği bir gelişmeye imza attın Ergir, ancak benim asıl beklemediğim seni hastanede bulmaktı. Oysa bu gün İsviçre'dekiler senden bir telekonferans kopartabilmek için beni bile aradılar. Ama tabi üzülsem mi, sevinsem mi bilemiyorum. Sahi, beni bu işe nasıl karıştırdın? Hayatımdan ne zaman tamamen çıkacaksın bilmiyorum be adam. Az daha kendini öldürtüyordun. Senin neyine gerek, karanlık güçlerin ilgisini çekecek buluşlar yapmak? Az daha kalp krizi geçirecektim. Başına gelenleri duyunca gene dayanamayıp bunca yolu boşverip geldim. Ergir Hoca gülümseyerek dinlemekte olduğu kadına: - Helina! Sonunda seni görmek ne güzel. İnan hiç değişmemişsin. Fizik dünyasını karıştıracak bir buluşa adını verdim, sense karşıma geçmiş dır dır ediyorsun. Yanıma gel de, az kalsın postu deldirecek olan eski kocana kocaman bir geçmiş olsun öpücüğü ver bakalım. Kısa bir sarılma faslından sonra. Helina ayağa kalkıp yeniden sorularını sıralamaya hazır bir edayla konuşmaya başladı: - Nasıl oldu da adımın arkasına "kaos" ekledin? Neyse bunu bir kenara bırakalım. Daha önemlisi, bir an önce deneyi yenilemelisin, tanıdığım birini kaybetmek istiyorum! Bu sözlerin üzerine Ergir meşhur gevrek kahkahasını patlattı. Helina: - İçimde bir süre üst seviyede korunacaksın gibi bir his var. Yanına girebilmek için o kadar çok denetimden ve sorgudan geçtim ki. Ancak devlet başkanları bu derece korunur. Aslına bakarsan, şu son bir iki günde gerçekleşenlere bakınca insan bu yaklaşıma hak veriyor. Dünyanın en değerli beyinlerinden biri haline geldin. Sanırım bir kaç gün daha burada kalman lazım. Daha sonra çalışmalarını gözden geçirmen gerekecek. Sakın kıskanıyorum sanma ama neden bu kadar önemsiyorlar bu yaptıklarını anlamıyorum. Ben her ay bir iki kupa düşürüp kırarım, sen yarım bir kupa ile meşhur olmayı hakediyor musun bilemiyorum. Üstelik milyonlarla ifade edilen bir fonu da harcaman cabası. Karşılıklı gülüşmelerle, kavgalı ayrılan eski eşler gibi değil de, eski iki dost edasıyla sohbetleri sürdü. *** Albay Okan, kapıyı çaldıktan sonra içeri girdi. Helina'yı nazikce selamladıktan sonra Ergir Hoca'ya dönerek. - Size bir teklifim olacak. Projenizin geldiği nokta ve olası yeni olayları önleyebilmek için laboratuvarınızı ve ekibinizi, bizim sizleri rahatça koruyabileceğimiz bir yere taşımamız iyi olacaktır. Bu konuda ne düşünürsünüz? Eğer sizin için de uygun olursa hastaneden çıkmadan bu taşınma olayını halledebiliriz. Ergir Hoca: - Albayım, daha birkaç gün önce değersiz bir kupanın yarısını yok ettim diye az kalsın öldürülüyordum. Aslında teknik olarak öldüm de. Bundan sonra yapabileceklerimizi düşünürseniz böyle bir korumaya benim ve ekibimin ihtiyacı olacaktır. Bu arada bu işin sorumlusu kim veya kimler buldunuz mu? Albay Okan: - Bunun üzerinde çalışıyoruz. Dilerseniz daha uygun bir zamanda durumu aktarır bilgilendiririm sizi. diyerek kestirip attı. Kibarca Helina ve Ergir Hoca'yı selamladıktan sonra: - Taşınacak koca bir laboratuvar beni bekliyor. Neyse ki, ekibinizdeki gençler bu işte yardımcı olmaya çok isteklilerdi. Sanırım fazla zorlanmayız. Albay odadan çıktıktan sonra Helina da izin istedi. - Ekipte eksik kalmasın. Ben de adımı verdiğin projeye katkıda bulunabilmek için can atıyorum. Sen bir süre daha dinlen bakalım... dedikten sonra odadan ayrıldı. *** Birkaç yoğun geçen saatin ardından laboratuvardaki tüm malzemeler ve aygıtlar yüklenip kendilerine ayrılan karargahtaki büyük binaya taşındı. Tüm ekip canla başla çalışarak ekipmanı kurup çalışır hale getirdiler. Artık hepsi aynı karargah kompleksinin içerisinde yer alan lojmanlara yerleştiklerinden, dinlenmek için evlerine dağılmaları zor olmadı. Bir sonraki büyük güne hazırlıklar tamamlanmış, Ergir Hoca'nın gelişini beklemek kalmıştı. *** Xantaar, kucağındaki bilgisayarından az önce gelen mesajı içine sindirmeye çalışıyordu. Görevi yerine getirmekteki ustalığına rağmen başarısız olması yetmezmiş gibi, Türkiye'deki tüm güvenlik kuvvetleri kendisini arıyor olabilirdi. Mesajda, görevin kendisinden alındığı, bir an önce Türkiye'den ayrılması gerektiği yazılıydı. Sinirle bilgisayarı kucağından alıp karşıdaki iki kişilk yatağın üzerine fırlattı. Kafasında, "bu kadar kolay değil, bu kadar kolay vazgeçmeyeceğim. Bu iş artık kişisel bir ödeşme meselesi haline geldi" düşünceleri dolaşıyordu. Devam Edecek...

1 yorum:

  1. Albay Aral'ın saylonlularla olan savaşı ne durumda? Devam, yeni bir fırtına geliyor...

    YanıtlaSil

Simurg

Simurg, Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix olarak isimlendirilen efsanevi kuşlar bana göre aynı adrese çıkan küçük farkları olan bir tür kültürel i...