26 Ocak 2009 Pazartesi

Helinaportal Kaos Makinası - Bölüm 2

Bölüm 2 Xantaar Duvardaki televizyona bağlı taşınabilir bilgisayarından aldığı mesajı içine sindirmeye çalışıyordu. 2 gün önce üstlerinden aldığı emirle yıllar önce 15 yıl yaşadığı Türkiye’ye dönmüştü. 70 yaşlarında esmer, saçlarının büyük bölümü dökülmüş, 1.90 boylarında 120 kilo kadar gelen karizmatik görünümlü bir adamdı. Birlikte çalıştıkları ona Xantaar diyordu. Yıllardır kullanmadığı gerçek adını ve milletini neredeyse unutacaktı ama yaşlanan beyni eskileri daha dün gibi hatırlıyordu. İçindeki sızı onu günden güne güçlendirmiş. Hırsı ise onu güçlü ve zinde tutmuştu. Bolivya’da son işinin üzerinden fazla geçmemiş olmasına rağmen, Kamboçya’daki evinin keyfini fazla çıkartamadan kendini burada bulmuştu. Türkiye bu akşam "anlaşılmaz olaylar yaşayacak" diye geçirdi içinden. Eşyalarını toparladı elindeki 1,5 litrelik plastik yağ şişesine bavulundan çıkardığı ilaç tomarından iki mavi-beyaz tableti atıp kapağını kapattıktan sonra şişeyi kuvvetlice salladı. Çantasına koyduğu şişe ile otel odasından dışarı çıkarken sızlamakta olan bacaklarına aldırmadı. *** Ergir Hoca az önce yaşadıkları buluş keyfinin verdiği rehavetle arabasına bindi. Henüz birkaç aylık olan araba hala yeni araba kokusunu kaybetmemişti. Hibrit arabanın konsolundan güvenlik kodunu girdi ve güç kaynağı ile ilgili seçenekler çıktığında, elektriği seçip hareket etti. Verimli çalışan, güncellenip kuvvetlendirilmiş Wankel motoru da seçebilir ya da otomatik motor seçeneğine dokunabilirdi ama karbondioksit emülsiyonuna fazladan katkıda bulunmak istemiyordu. Son yirmi yılda ortaya çıkan ısınmanın sadece ineklerden kaynaklanmadığını biliyor ve bu hassas konuda elinden geleni yapıyordu. Ankara'nın 50 kilometre kadar ilerisinde Temelli'deki evine giden Eskişehir yolunun girişine kadar arabasını kendi sürdü. Anayola ulaştığında araç yönetim sisteminde bulunan seçenekler arasından "ev" yazanı bulup üzerine dokundu. Ardından eğlence seçenekleri arasından her zaman yolculuğa çok uygun olduğunu düşündüğü James Last orkestrasını arayıp buldu. Rocky filminin müziğinin üzerine dokunup arabanın içine yayılan ses ziyafetini başlattı. Bir yandan da Fizik dünyası için ne kadar önemli olabilecek bir gelişmeye imza attıklarını düşündü. Evrenin dengesini etkileyen en önemli kuvvetlerden birini nasıl etkileyebileceklerini bulmuşlar mıydı acaba? Kupanın haline bakılırsa büyük ihtimalle maddeyi birleştiren atomların bir arada durmalarını sağlayan kuvveti değiştirebilmişlerdi. Askerlerin istedikleri silah da yan ürün olarak ortaya çıkmıştı. Bunun anlamı çok açıktı. Ar-Ge faaliyetlerini uzun bir süre daha sürdürmeye yetecek fon için artık daha fazla çabalamaya gerek kalmamıştı. Fizik hakkında bilinen pek çok şey etkilenecek, belki de "Ekipçe Nobel Fizik ödülünü almayı becereceğiz?" diye düşünmek keyfinin daha da çoğalmasına yetti. Ardından arabanın konsolundan proje sunucusuna erişip makalesi ile birlikte deneyin sonuçları hakkında fikir verebilecek olan dosyaları CERN’den tanıdığı ve güvendiği parçacık fizikçilerinden oluşan gruba gönderdi. Araba kalabalık trafiğin hızla hareket etmekte olduğu yolda seyrederken "Deneyi ve sonucunu gördüklerinde oturdukları yerden fırlayıp düşecekleri" fikri ise için için gülmesine neden oldu. Fizik tarihinde önemli bir adım bu gün Ankara’da atılmıştı. En komik olanıysa bu gün yaptıkları buluşa verdiği isimdi. "Helinaportal Kaos Makinası". Dayanılmaz bir evlilik de yaşamış olsalar Helina en azından bu kadarını hak ediyordu. "Onun gibi bir kadın gerçekten Kaos makinesine verilecek en iyi isim olmalı" diye düşünmekten kendini alamadı. — Ertesi sabah mesajı aldığında ne yapacak gerçekten çok merak ediyorum, diye kendi kendine konuştu ve ardından da gevrek kahkahasını bastı. Sonra düşüncelerinden kurtulup, kendini müziğin ritmine bıraktı. Bir süre yol aldıktan sonra yanından geçen arazi tipi bir araç biraz ileride sağa doğru şerit değiştirerek Ergir hocanın arabasının önüne geçti. Ergir hoca öndeki arabanın ışıklarını neredeyse ön camına kadar yaklaşmış hissine kapıldı. Ergir hoca, önden giden arabayı bir süre daha merak eden gözlerle takip etti. Ancak neredeyse arabasının otomatik olarak hızını azaltmasına neden olacak gibi giden öndeki araba aniden emir almışçasına hızlandı ve diğer araçların arasından sıyrılıp ufukta kayboldu. Havalandırmadan sızan yanmamış benzin kokusu ise fazla dikkatini çekmedi. Araç hızla yoluna devam ederken bir süre sonra hoş bir rahatlama hissetti. 35 dakika kadar sonra araç oturduğu sitenin girişine ulaştığında profesörün bedeni çoktan kaskatı kesilmişti. Derisinin rengi soluklaşmış, gözlerinin bebekleri büyümüş ve suratı şaşkın bir ifade takınmış gibiydi, ölümün soğuk ifadesi. Girişteki güvenlikçi, her zaman durup, hatır soran profesörün neden yavaşça geçip gittiğini anlayamadı. Ancak merakını yenemeyip az önce ileride park etmiş olan arabanın yanına yaklaşıp camdan içeri bakınca içi ürpererek durumun farkına vardı. Kapıyı açmaya çalıştı ama kitliydi. Duraksamadan telefonuna sarıldı... *** Tünay en az diğer ekip üyeleri kadar keyifliydi. Hacer dışında tüm ekip üyeleri arabalarına atlayıp gitmişti. Yalnız başına binanın ilerisinde dikilen Hacer'e seslendi. — Hayırdır, sen neden hala buradasın? Hacer gülümseyerek cevap verdi: - Bugün arabama binmek istemedim. Taksi bulup dönmeyi düşünüyordum. Bunun üzerine Tünay "İstersen seni bırakayım" dedi. Hacer kabul etti ve birlikte arabaya bindiler. "Eryaman'da oturuyordun değil mi?" diye söze başladı Tünay. Evet, yeni yapılan "Sunar Konaklarında" dedi Hacer. Güzel kızın yumuşak ve kadınsı yüz profili dışarıdan sızan ışıkta belirginleştiğinde Tünay derin bir nefes aldı. Tam konuşmak için ağzını açacaktı ki... — Bir yerlere gidip bu günü kutlayalım mı, çok yorgun değilsen, diye sordu Hacer. Tünay afallamakla birlikte aylardır yapamadığı girişimin Hacer'den gelmesiyle rahatlama hissetti. "Geçen sene hep beraber Ercan'ın yaş gününü kutladığımız bara gidelim." dedi Hacer. 15 dakika sonra Tandoğan'daki otelin kapısından içeri girip üst kattaki bara varmışlardı. Hacer bara oturup barmenden bir Martini Bianco istedi. — İçine iki yeşil zeytin istiyorum kalan zeytinleri de bir servis tabağına koyup buraya bırakabilir misin? Ha bir iki de kürdan diye ekledi. Barmen başı ile olumlu yanıtladıktan sonra Tünay'a döndü. "Aynısından." dedi Tünay. Hacer, "Emin misin? Nazik olmak için daha önce "ilaç tadında" dediğin bir içkiyi ısmarlamana gerek yoktu." dedi. "Sen seviyorsan ben de seviyorum" deyiverdi Tünay, genç kızın gözlerinin içine bakarak. *** Otel odasının kapısı şiddetle yumruklandı. Ani uyanmanın verdiği kalp çarpıntısı ve engellenemeyen titremeye rağmen Tünay'ın gözü önce yanında benzeri bir şaşkınlıkla yatakta doğrulmuş olan Hacer'e daha sonra da komidinin üzerinde duran saate ilişti. 03:42. Kapının ardından kendinden emin, ancak pek tehditkar olmayan bir ses duyuldu: -Tünay bey açın, ben Ulusal Güvenlik'ten Yüzbaşı Ümit Yücelen. Kapıyı aralayan Tünay, "Ne oluyor? Pek müsait değilim." diye gevelerken. 30 yaşlarındaki yüzbaşı, sakin olun, sizin ve Hacer hanımın güvenliğin sağlamak üzere görevlendirildim. Hızlı hareket edersek sizi ekibimizle birlikte yakınlardaki güvenli bir yere götürebiliriz. Profesör Ergir ÇAĞDAŞ’a saldırılmış. –Ne oldu, durumu nasıl, diyerek kapıya yönelen Hacer’i yukarıdan aşağı şaşkınca süzen yüzbaşı, - Acele edin nasıl bir tehdit ile karşı karşıya olduğunuzu bilmiyorsunuz, dedi. Kısa sürede hazırlanan ikili kendilerini bekleyen 4 kişi ile birlikte servis asansörünü kullanarak garaja indiler. Aşağıda kendilerini sivil plakalı yeni bir karavan bekliyordu. Hızla bilinmeyen bir yöne hareket ettiler. *** Ercan, Laboratuardan çıkmadan önce tüm sonuçları içeren dosyayı Albay Okan'a gönderdi. Yarın çok protokol işimiz olacak diye düşünürken belli belirsiz sırıttı. Bir yandan da aynı deneyi tekrar yapıp aynı sonucu alıp alamayacaklarını düşünüp biraz endişelendi. Ama ne olursa olsun eve gidip dinlenmekten başka bir düşüncenin kendisini meşgul etmesine izin vermeyecekti. Diğerleriyle birlikte dışarıda buldu kendini. Serin bir ilkbahar akşamında gökyüzü tertemiz ve bulutsuzdu. Pırıl pırıl parlayan samanyoluna bir an gözü takıldı. Ne muazzam bir enerji diye düşündü. Saman yolunun içinde sıradan bir toz zerreciğinin üzerinde yaşayan insanlık sonunda tüm evrenin varlığının asıl sebebini anlayacaktı. Ayaklarındaki yorgunluk ağrısı düşüncelerini unutturdu. Eve vardığında üzerindekiler koridorda çıkartıp kendini duşa attı. Duştan çıktıktan az sonra kapısı çaldı. Gelen karşı komşusu Güner’di. -Nerede kaldın oğlum kızlar geleli neredeyse 2 saat oluyor. Bak, unuttum deme, bunu ayarlamak için 4 gündür uğraşıyorum. Manyak bir gece olacak dedi. Ercan doğal olarak film gecesini unutmuştu. Fazla uzatmadan. -Tamam ne olur sen az daha oyala onları giyinip geliyorum dedi. Aceleyle çıkarken telefonunu almayı unuttu. Karşı kapıyı çaldığında neyle karşılaşacağını bilmeyen ilkokul öğrencilerinin heyecanı ile kalbi hızla atıyordu. İçeri girdiğinde birbirinden çekici iki hanımı gördüğündeyse heyecandan titremeye başlamıştı bile. *** Nelin laboratuardan çıkar çıkmaz arabasına ilk ulaşandı. Hızla yola çıktı ve peşinde birileri var mı diye kontrol ettikten sonra yakınlardaki karargâha doğru sürdü arabasını. İçeri girdiğinde her zamanki gibi kendisini bekleyen üç yüksek rütbeli ancak adlarını bile bilmediği subaya günlük raporunu verdi. En sağda oturan subay Nelin daha sözlerini tamamlamadan yerinden kalkarak aceleyle dışarıya çıktı. Karşısındaki 40 yaşlarındaki babacan tavırlı olanı, -Bu seviyeye gelmiş bir proje için biraz kaygılanmamızı doğal karşılayın lütfen. Tedbirli olmak daha sonra geri döndürülemeyecek olaylara üzülmekten iyidir, dedi. Nelin şaşkın bir sesle, "anlıyorum, şimdi evime gidebilir miyim az sonra sevdiğim dizim başlayacak kaçırmak istemiyorum" dedi. Babacan tavırlı subay, "tedbirlerden biri de bu geceyi burada güvende geçirmen olur Nelin, merak etme konuk odamızda her türlü konforu ve tüm dünya dizilerini seyredebileceğin eğlence sistemini bulabilirsin" dedi. Nelin, istemeden de olsa işlerini bilen bu beyleri dinlemenin akıllıca olacağını bildiğinden itiraza yeltenmedi. "Teşekkürler" diyerek odadan çıktı. Kapıda bekleyen onbaşı Nelin’e odasına kadar eşlik etti.

3 yorum:

  1. Burçak çok iyi, devam et...

    YanıtlaSil
  2. Konu, yer ve kimliklerin sayısı gittikçe artarak açılıyor. Haddime değil; aman kurguyu elde, daha doğrusu gözden kaçırma. Zira; ancak kurgunun düzgünlüğünde bu akışkanlığı sürdürebileceğin, elindeki en somut rehber.
    Bir ses bana, dizi bittiğinde kurgu-bilim öykü kitap serisinin temeli olacağını söylemekte. Ve bu da; şu an yazın dünyasında eksikliği (yerli) doldurulamadığı bilinen bir gerçek. Zira cesaret edenin, aynı zamanda güncel teknik bilgi donanımı konusunda herkesin bildiklerinden fazlasını bilmesini gerektiriyor. Bildiğini ifade etmenin, 40 türlü yolu olduğunun en güzel örneğini veriyorsun. CERN'nin kutlu olsun.
    ahb

    YanıtlaSil
  3. Hikayenin kahramanları beni de şaşırtıyorlar doğrusunu isterseniz. Bir sonraki bölümün neler getireceğini "ben de sizler kadar merak ediyorum" desem yalan olmaz.

    Zaten, neler olacağı en alakasız yerlerde aniden kafamda akmaya başlıyor ancak yazmaya başlayınca da tamamen farklı yaklaşımlar yakalanabiliyor. Ben de olanlara şaşırıyorum.

    Sevgili Haluk, karakterler yavaş yavaş yerlerini buluyor. Sürprizler devam edecek sanırım.

    Lütfedip, yorum yazan arkadaşlar, güzel düşünceleriniz ve yapıcı yorumlarınız için teşekkürler...

    YanıtlaSil

Hafıza ve Kimlik: İnsanı İnsan Yapan Nedir?

İnsan nedir? Nasıl olmuş da farkındalık kazanmış? Peki bu farkındalık ne kadar değerli? Hafızamız olmadan bir değerimiz var mı? Henüz geneti...